Sadık USTA

Üye etkinlikleri

    0 Comments

    1. Oktay Kartal dedi ki:

      bence en doğru analiz üretimin olmayışı .

    2. Şeref Çiçek dedi ki:

      En yakın zamanda kitabı edineceğim. Ve hediye edeceğim.imkanim olsa tüm okul kitaplığında hediye ederdim.

    3. Gülnaz Ceylan dedi ki:

      Olsun evet elbet çok güzel olur. Modern yaşam dediğimiz “robot” halimizden kurtuluruz 🙂 Ama ev çok güzel bakarken bile huzur veriyor

    4. Sadık Usta dedi ki:

      Evet, çok doğru

    5. Naşide Sarıkavak dedi ki:

      İyi akşamlar
      Yazılarınızı twitlerinizi ilgiyle takip ediyorum. ben de yaklaşık 16-17 yıldır inandığımı iddia ettiğim dinimi öğrenmeye çalışan biriyim. Doğru kaynaklara ulaşmak benim için önemliydi… Emalı Hamdi Yazır’ın tefsirini duymuşsunuzdur. Fakat sadeleştirme adı altında piyasaya çıkan meal ve tefsirlerin orjinali ile kıyaslandığında en can alıcı bölümlerinin yer almadığı ve sadeleştirmenin orjinali ile çok uyuşmadığı tesbit edilmiş.. Kısaca demek istediğim elimde bu orjinal tefsir var. İsterseniz evinize kadar getirebilirim.

      • Sadık USTA dedi ki:

        Elimde Elmalının tefsiri yok. Fakat iki farklı meali var. Biri eski, şu anda kent dışında olduğum için bakamıyorum, diğeri ise yeni ve Dücane Cündioğlu’nun hazırladığı bir meal.

    6. Naşide Sarıkavak dedi ki:

      İyi akşamlar.
      Vakit ayırıp cevap verdiğiniz için teşekkür ederim
      Müsait olduğunuzda eski dediğinizin adını yazabilirmisiniz. Daha önce karşılaşmadıysam ve sizde tavsiye ederseniz ondan da faydalanmak isterim. Elmalı tefsiride biri sözlük ve firsht olmak üzere toplam 10 cilt. Dediğim gibi istediğiniz zaman size ulaştırabilirim.

    7. Gülnaz Ceylan dedi ki:

      Ethem Nejat gibi insanlar sevilmez ve bilinmeleri istenmez. Komitacı ve elinde silah macera peşinde koşan, ancak bunun Türklük ya da Milliyetçilik olduğunu zanneden Enver gibiler unutulmaz. Düşünmek emek ister, çalışmak ister. Bunlar zor zanaatlar. Öğreniriz umuyorum. Emeğinize sağlık, teşekkürler. Sevgiler, saygılar 🤗

    8. Naşide Sarıkavak dedi ki:

      Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Tablo ne kadar karamsar olursa olsun bir gün güneş doğacak ülkemin üzerine. Her gecenin sabahı her kışın baharı vardır mutlaka 🇹🇷🇹🇷🇹🇷
      Siz de azıcık ümitlimisiniz diye sormama gerek yok herhalde. Olmasanız bu yazıları yazmazsınız.

    9. Muharrem şeker dedi ki:

      Transatlantik gibi yüklüsün be sadık usta,fiyuuuv ne okudum be feleğimi şaşırdım ,bu kadar yük valla helal olsun.bir ömür ister, yüzlerce hatta binlerce yıllık düşünce akışını enfes özetlemiş sin.önce tebrik ederim, lakin materyalist felsefe senide etki altına almış son paragraf ta kesin bir kanıyla bitmis felsefe de kesinlik yok bilirim,bazı felsefeciler teoloji yi felsefenin dışında derler ama hiç din ile mücadele de bitmez ,tales i ilahi düşüncenin asıl kaynağı olarak bilirdik,felsefede ,sanırım ilahi düşünceden kopamıyacak ateistler,insanın ayaklarinin altı oynamaya başladığında başını ğöğe çevirir der Seyyid Hüseyin Nasr,köleliğin kaynağının kendilerinin devamı ve var olamaları için filozof lar olması ve filozofların iktidardan yana olması ise bize onlar hakkında iyi izlenim bırakmıyor lakin felsefe olmazsa hayat anlamsız olur.emeğinize teşekkürler.sizi okumaya devam edeceğim.

    10. GÜRCAN ÖZKAN dedi ki:

      Beni haber bültenine kaydederseniz çok sevinirim.

    11. Naşide Sarıkavak dedi ki:

      İnsanlık adına büyük mücadele verip de hakkettiği değeri gören var mı acaba? (bizde)
      Mesela Tarhana Osman. Hikayesi ayrı etkilemiştir beni.

    12. Naşide Sarıkavak dedi ki:

      Elinize sağlık.

    13. Ömer Tuğrul dedi ki:

      Önemli olan ateizm değil, tanrı fikrinin felsefi olarak ırtau-ya çıkışıdır k
      anımca

      • Sadık USTA dedi ki:

        “İbn İshak’ın Es-Sire isimli eserinde yer almaya başladığı ifade edilir, ancak bu eser ortada yoktur, söz konusu eserden alıntıları kullanan kişi ise “Siret” isimli eserin yazarı İbn Hişam’dır, lakin bu eser de ortada yoktur.”
        Yazınızdaki bu bilgiler doğru değil. İbn İshak’ın kitabı 1976 yılında Tunus Üniversitesi’nin yazma eserler kısmında bulundu. Muhammed Hamidullah kitabı yayımladı. Sonra İbn Hişam’ın kitabı da var. 4 cilt olarak Türkçede yayımlandı. Bu ve bundan fazla konuya Dünyayı Değiştiren Düşünürler c.5’te etraflıca yer verdim. saygılarımla

    14. Bahir Oltulu dedi ki:

      Sevgili Sadık Usta kardeşim,

      Sizi Aydınlık’ta iken tanıdım.
      Yazılarınızı her zaman yakın bir ilgi ile izledim.
      Şimdi Aydınlık’ta olmamanız benim için hiçbir şeyi değiştirmedi.
      Çünkü siz okunması mutlaka gereken şeyler yazıyorsunuz.
      Gene öyle yapıp beşinci cildi de çıkarmışsınız.
      İşten çıkıp en yakın kitabevinden bu kitabınızı alacağım.
      Evde sehpa üzerinde okunma sırasını bekleyen kitaplara gönülleri kırılmasın diye birşey demeyeceğim ama
      kitabınızı en ön sıraya almak için sabırsızlanıyorum.

      Adınızı andım ya ille Fuzuli’den adınızın geçtiği size armağan bir beyitle bitireyim sözlerimi.

      “Bende Mecnun’dan füzun aşıklık istidadı var / Aşık-ı sadık menem, Mecnun’un ancak adı var”

      Sağlıkla ve dostlukla kalın.

      Bahir Oltulu

      • Sadık USTA dedi ki:

        Eğer dünya yaşanılacak bir yerse, işte o sizin sayenizdedir. Sizin gibi insanlarla tanışmak ve dostluklar kurmak için yaşam yaşamaya değer. Ne iyi insansınız. Sevgi ve selamlarımla.

    15. Seref dedi ki:

      Teşekkürler.. dileğimdir özgür kal.

    16. Seref dedi ki:

      Gözler yerinden fırladı. Omuzundaki devi görmek için okuyordum fark edemedim.
      Teşekkür ederim.

    17. Seref dedi ki:

      Corona günlerinin Devisiniz.
      Teşekkür ederim.

    18. Seref dedi ki:

      Bazı kelimelerde takılıp kaldım. sonra klavye hatası olduğu fark ettim.
      Yoluma devam ettim.
      Teşekkür ederim.

    19. Seref dedi ki:

      Büyük hayat ikramiyesinde boş çeken mutsuz insanlara mutluluk verdiniz.
      Teşekkür ederim.

    20. Seref dedi ki:

      Teşekkürler..emeginiz dertlere derman olsun.

    21. kadir palalar dedi ki:

      Emeğine sağlık Usta

    22. Ömer dedi ki:

      Şu ana kadar okuduğum en iyi aydın, aydınlanma makalesi. Tebrik ediyorum. Beni rahatsız eden bir düşünceden kendimi alamıyorum. Ve bu makale de buna cevap vermiyor. Neden bütün insanları homojen yada aynı görme eğilimindesiniz. Karakter ve genetik yapıları aile çevre kültür etkilerini, değişken olarak göz önüne almıyorsunuz. Bence makaleniz çok iyi olmasına rağmen evrensel değil. Prokrust etkisi hakim. Bu açıyı da makalenize eklerseniz güzel olur

    23. İsmail dedi ki:

      Hocam tüm kitaplarınızı almak şart oldu.

    24. ufuk karali dedi ki:

      Oldukça kafa açıcı bir makale. Teşekkürler Sadık Usta.

    25. Mustafa dedi ki:

      Yazı uzun bilgilendirici. Onlar boğdurulmayıp birlikte çalışılsaydı. Nasıl bir ülke olurduk. Şimdi buradan bakım değerlendirmek zor. insan kaynaklarımızın geçmişde de günümüzde de nasıl harcandığını görmek insana acı veriyor. Aydınlanmayı ve gelişmiş toplum olmayı bir türlü beceremiyoruz.

    26. Orhun taşpınar dedi ki:

      Newton’un sözünü yoruma yazmışsınız hocam, emeğinize sağlık bu yazı için 🙂

    27. Ahmet Yılmaz dedi ki:

      Hayatta kalma refleksi en ilerici devrimlerin dahi yerini daha ilerici olana bırakması gerektiği zamanda dirence ve yozlaşmaya neden oluyor. Bu zayıflık devrimi asla kabul etmeyen kesimlere tekrar denemek için cesaret veriyor. Toplumu tamamen dönüştürmek mümkün gözükmüyor bir kısmı son devrimi yaşarken bir kısmı daha bir öncekini anca kavramakta. Aslında hep bir ileri gidiş var bazen ileri sıçramak için geriye birkaç adım atmak gerekiyor. Kendi gözlemlerimle sentezleyebildiğim kadarıyla.

    28. arple dedi ki:

      Bu konu hakkında bildiklerimin ve düşündüklerimin eksik ve hatalı olduğunu gösterip doğrusunu yazdığınız için teşekkürler

    29. Emre dedi ki:

      Merhaba Sadık Bey, Kuran’da yer alan Kur’an’ın arapça dilinde olduğunun vurgulandığı ayetlerin bağlamları incelendiğinde bu vurguların kavmiyetçilikten değil, Kur’an’ın anlaşılırlığına yapılmış göndermeler olduğu görülmektedir.

    30. Sayın Usta,
      Sizin de yazınızda olduğu gibi, Gazete Duvar’da Haziran’dan bu yana Besim F. Dellaloğlu solcu, sağcı ve liberal aydın üzerine üç makale yayımladı. Kanımca aydının solcusu sağcısı olmaz. Nedeni, tanımında bulunur. Aydın gördüğü yanlışlara, kimin olursa olsun karşı çıkar ve doğrusunu anlatır. Hele bu yanlışlar iktidardan gelirse karşı çıkış daha bir yaman olur. Kendisini solcu da hissetse, sağcı da hissetse aydın benim adamım, senin adamın ayrımı yapamaz. Çünkü onun için esas olan, yanlışın kimden geldiği değil ortadaki eylem ve düşüncedir. Bu yüzden solcu aydın, sağcı aydın nitelemesi yanlıştır. Aydının taraf tutanı olmaz. Eğer kendisine yakın hissettiği kişi/kişilerin yanlışını deşmezse zaten aydın olmaz.

      • Sadık USTA dedi ki:

        Ali Vedat Bey, Besim beyin yazılarının bir ikisine denk geldim fakat “aydının sağcısı solcusu olmaz” şeklindeki düşünce kanımca doğru değil.Aydın yazılarımda da belirttiğim gibi Türkçeye olumlu anlam yüklü olarak girmiş. Aslında aydın, fikir savaşçısıdır. Hangi fikri tutuyorsa onun savaşını verir. Biz ise öteden beri aydını hep haksızlığa, adaletsizliğe, bağnazlığa, eşitsizliğe, baskıya karşı çıkan okur-yazar insan olarak algılamışız. Bu bence doğru değil. Solcunun sağcısı da olur solcusu da olur. Hangi görüşe yakınsa onun iktidara gelmesini savunur. Saygılarımla

    31. Sayın Usta, nazik yanıtınız için teşekkür ederim. Fakat yazınızda bir çelişki olduğunu düşünüyorum. Solda Aydın Kavramı başlığının alındaki ilk paragrafta, “aydın” kavramının Türkçe’de kullanıldığı biçimine karşı olmadığınızı fakat “genel anlamda entelektüel kavramının yerine kullanılamaz” olduğunu belirtiyorsunuz. Düşünce mi Eylem mi? başlığının iki üzerindeki paragraftaysa “entellektüellerin” dedikten sonra, yanında parantez içerisinde “(aydınların)” diyerek ikisini aynı anlamda kulanıyırsunuz. Fakat aşağısında, Sosyolojik Kavram Olarak Aydın başlığının hemen altındaki paragrafta, “biz entelektüel terimini “aydın” terimiyle değiştirerek” diyerek iki kavramın bizde farklı kullanıldığını yine vurguluyorsunuz. Fakat ir tümce sonrasında, “Bu çıkmazı aşmak için de bazı düşünür ve yazarlarımız, entelektüel ile aydın kavramını birbirinden ayırarak kurtulmaya çalışıyorlar” idafesinin peşinden “Halbuki bunlar birbirinin karşılığıdır” diye yazıyorsunuz. Sayın Usta kesinlikle br polemik yapmak için yazmadım, bunları. Çeşitli okumalardan dolayı kafam karıştığı için kitaplarınızı bir başvuru olarak düşünen bir kişi olarak bu yazılarınızı yeniden okumak gereğini duyunca bu yazdıklarım ortaya çıktı. Nasıl düşünmek gerektiğni açıklayabilirseniz sevinirim

      • Sadık USTA dedi ki:

        Değerli Ali Vedat Bey, yorumunuz için çok teşekkür ederim. Yazımda kavram karışıklığının olduğunu ben de kabul ediyorum. Bana tek tek alıntılayarak göstermiş oldunuz. Bu gözle yeniden elden geçireceğim. Sevgiler

    32. Mirza SEVİLMİŞ dedi ki:

      Anlamlı bilgi ışığında yaptığınız paylaşım
      Güzel doğrusu Engls, Marx okumadım veya düşük düzeyde bilgi edinmiş tim
      Kapitali bir bütün halinde bulamadım kitapçılarda
      Sağlıkla yaşayın sadık bey Atatürk sevdalısı olarak sizi tanımak yazılarınızı kitaplarınızı okumak dağarcığı ma çok şey katıyor sağolun

      • Sadık USTA dedi ki:

        Mirza Bey çok memnun oldum. Dünyayı Değiştiren Düşünürler c.4’te Marx ve Marksizme bayağı yer ayırdım. Ayrıca Das Kapital eserinin Yordam Kitap’tan çıkmış iyi bir çevirisi bulunmaktadır. Sevgiler

    33. Ruşen isik dedi ki:

      Tüm seriyi almak istiyorum fiyatı nedir?

    34. Serpil Üstün dedi ki:

      Merhaba
      Yazınız bana 2017 de vizyona giren “The Young Karl Marx ” filmini hatırlattı. Sizin için ve sıkı felsefeciler için doyurucu bir film olmayabilir. Nihayetinde bir belgesel değil ve doğasında sinema kaygısı taşımak zorunda olan bir yapım. Filmin Marx’ı anlattığı sanılsa da aslında sizin üzerinde durduğunuz Engels’i anlatmış.
      Sağlıkla kalın….

    35. ahmet özgen dedi ki:

      Her çalışmanız gibi bu da muhteşem olmuş. Aslında doğal afet olarak bilinen ve tanrının kötülüğü olarak lanse edilen bir çok olgunun kaynağı insan.
      İnsanın sürekli tüketmeye yönelik çabası kötülüğün de nedeni olmayı sürdürüyor. Çok feyz aldım çok teşekkür ederim.

      Lantince olarak yer alan yazıları anlamadığım için çok üzüldüm. Senelerce İngilizce eğitim aldım ancak Latince öğrenmeye hiç zaman bulamadım.

      • Sadık Usta dedi ki:

        Site yeniden yapıldığı için eski şablon yazılar da gözüküyor. Onların hiçbir anlamı yok. Site bitince onların hepsi kaybolacak. Teşekkür ederim

    36. Ercan Ataseven dedi ki:

      Üçüncü makale için yazı sonunda link olsa iyi olurdu.

      • Ercan Ataseven dedi ki:

        Bu arada, bu konudaki kendi yanlış yaklaşımlarının da farkına vardım, teşekkürler.

      • Sadık Usta dedi ki:

        şimdi düzenledim. Site yenilendiği için bağlantılar yeniden düzenleniyor. Teşekkür ederim

    37. Bengü Sıla Güngör dedi ki:

      Çelişki:
      Beyne gönderilen dönütün tekrar soru olarak gelmesi, diyebilir bir nöropozist ya da bir psikolog çelişki kavramını insan doğasındaki girdap olarak göstererek beyne gönderilen geri dönütleri mutajen formatında alıntılar. Sıradan insan formatında olan ben ise çelişki formunun insandan ayrı düşünülemeyeceği taraftarıyım. Batan güneşin en basit çelişkisi yarın yeni bir günün doğma ihtimalidir soyut varlıkların var olup olmadığı da bir çelişkidir (kimine göre değil). Çelişki insana bahşedilmiş en büyük ütopyadır yeri ve izi belli olmayan seni kendine savuran rüzgardan daha güçlü bir kuvvettir. Sonuca ulaştırmadan, büyük direnci bedeninde bulunduran devasa güçtür.

      Bu yazımı 20 yaşında kaleme almıştım ve Holz’un Çelişki Kuramı konusunda bilgim olmadan.. Fakat içimize serpilmiş tohumlarının kanıtını 4 yıl sonra yazınız da fark ettim, teşekkürler.

    38. Bahir Oltulu dedi ki:

      İyi akşamlar hocam. Önce fikrinize sonra elinize sağlık. Sizin yazılarınızı okudukça zihnim açılıyor. Yazınızı okuyup bitirdikten sonra aklıma geliverdi, size sorayım dedim. Yazınızda sözünü ettiğiniz Osmanlı sosyalist aydınlarının Yeni Zelanda’ya Tevfik Fikret’in öncülüğünde gidiş işi suya düşünce; büyük şairin ölümüne dek sürecek olan Aşiyan’a kapanışı da bir tür kaçış değil midir? Sağlıcakla kalınız.

      • Sadık Usta dedi ki:

        Çok mutlu oldum Bahir Bey. Evet, Tevfik Fikret’in Aşiyan’a kapanması da bir tür kaçıştır. Tevfik Fikret zehir gibi beyin, muazzam bir birikimmiş fakat şahsi olarak geçimsiz ve bunalımlar içinde olan bir yapıya sahipmiş. Aydınlarımızın bir kısmında bu bunalım sıklıkla görülmektedir.

    39. fugenakkemik dedi ki:

      21. yy da bu ortaçağ zihniyeti ile yüz yüze gelmiş olmamızın sarsıcı kaygısını hissederken… bu iki apayrı konu nasıl birbiriyle bağdaşlaştırılıp, böyle bir soru akla gelebilir, gerçekten çok şaşırdım ve sizin konuya getirdiğiniz açıklamayı da yürekten alkışlıyorum..

    40. İrfan dedi ki:

      Hocam elinize emeğinize sağlık. Gerçekten guzel bir yazı olmuş. Bana göre işin daha feci yönü ülkemizde bulunan dinler tarihçilerinin isimlerinin önünde prof olanlar konuyla ilgili gerekli açıklamaları yapamayip sadece seyretmeleri. Aynı durum Barnabas İncilindede ismi peraklit olarak geçen kişi içinde geçmişti. Zatialinizin ifade ettiği gibi İslam dininin başka dinlerin terminolojisi ile yorumlamak,tanımlamak yanılgıdır. Tekrar emeğinize teşekkürlerimi ifade etmek isterim. Saygı ve hürmetlerimle

    41. murat önügören dedi ki:

      Murat Bardakçı’nın ortaya koyduğu belgeye göre bu öldürme işini Suphi Bey’in Enver paşa aleyhine konuşmalarına kızan bir gurup yapmış, Amaçları tartaklamakmış ama Suphi bey’in yanındaki paralar saldırganları azdırmış. sanki Olayı Mustafa Kemal’le ilişkilendirmek için fazla aceleci olunmuş..

      aşağıdaki Enver Paşa, Moskova’dan 24 Nisan 1921’de o sırada Berlin’de bulunan hanımı Naciye Sultan’a gönderdiği mektubunda, cinayetten şöyle bahsediyordu:

      “…Komünist Partisi Reisi Suphi Bey, Bakü’de aleyhimde bulunduğu için bîçareyi Trabzon’da evvelâ karla, tükürükle hamallar epeyce ıslattıktan sonra bir motorbotla Batum’a iade etmek üzere yola çıkarmışlar. Halbuki yanında yüz yirmi bin Rus altını olduğundan kendisini zanlarınca yolda öldürmüşler, paralarını almışlar. Maamafih bunu benim için yaptıklarından memnun olduğumu ve başkasına söylememelerini tembih ettim. Bence düşman da olsa madem ki müslüman, böyle olmamalıydı. Fakat ne çare, yazılan çekilirmiş…”.

      alıntının linki https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1190077-mustafa-suphiyi-kim-oldurttu

      • Sadık Usta dedi ki:

        Yazımda bu tertibin Mustafa Kemal Atatürk tarafından planlandığına ilişkin herhangi bir cümle yok, sadece Mustafa Kemal’in Ankara’nın karışık olduğu günlerde bir de TKP ile uğraşmanın zorluklar yaratacağını ve bu yüzden de TKPlilere “istenmeyen insanlar” olduklarının hissettirilmesini istediğini belirttim. Bunlar da gerçektir. Karabekir’in anılarında var. Onların boğdurulması meselesi ayrı bir meseledir.

    42. Dr. Necati Saygılı dedi ki:

      Türk olmak zor beyim!.. Türk olmanın ne demek olduğunu kendisinin tanımlamamışlığıyla da malûl… Gelenekleri ve inanış akideleriyle sahip olduğu kültürü, İslamiyeti kabulü ile giderek sönükleşmiş; Fars-Arap dili ve kültürü zadegan kültürü haline gelmiş. Neyse ki, Anadoluda yaşayan halkı içine çekememişti… Ancak ritüeller ve uydurma hadislerle çarpıtılmış Arap Müslümanlığının etkisinden kurtulamamış. Din istismarcılığı yoluyla maruz kaldığı sömürü, bugüne kadar alıp gittiği değerlerimize günümüzde sosyo-ekonomik ve kültürel bağımsızlığımızı da kattı. “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen önderine kin tutanların, o sinirlere verdiği harabiyet ile derin bir bunalım içine savruldu… Şafağın sökmesine en yakın olunan gece karanlığında mıyız, emin değilim.

    43. Erdal Avşar dedi ki:

      Herhalde ötekileştirme,kabülenmemek,ve dışlamak.bu Ülkenin genlerinde var?malasef.

    44. Bir Çocuk der ki dedi ki:

      Admin adamsın lan Samsatlı Lucianos Hakında bay bilgi var Teşekürler.

    45. Hasan YAZAR dedi ki:

      teşekkürler Hocam, devamını sabırsızlıkla bekliyoruz….

      • Sadık Usta dedi ki:

        Devamı, sitede okunabilir. Her yazının sonunda devamı olan yazının linki yer almaktadır. Toplam 5 bölüm

    46. Raife Karataş dedi ki:

      Bir büyük resmin anlaşılması yönündeki bu yazı dizisi ile bizi aydınlattığınız için içten duygularla teşekkür ediyorum.

    47. Raife Karataş dedi ki:

      Günümüz ikliminde boğulmaktan kurtaran ve ufuk açıcı yazı dizisi için çok teşekkür ediyorum.

    48. Raife Karataş dedi ki:

      Bugünun sözümona muhalif partileri tam tanımladığınız gibi çürümüşlükleriyle adeletsizliğin değirmenine su taşıyorlar. Ve koltuk sevdasına göz göre göre güzelim ülkemizin teminatı gençlerin geleceğini karartıyorlar. Beyin göçü inanılmaz boyutlsrda, içimiz yanıyor!

    49. Raife Karataş dedi ki:

      Biat kültürü ne yazık ki sözümona çağdaşlık iddiasinda olan partilerde tam bir ikiyüzlülükle çok daha canhıraş yaşanıyor! Adeta babadan oğula koltuk devrediliyor! Donanımlı insanları asla aralarına almıyorlar, körler saģırlar birbirini ağırlar modundalar! Global çete sadece iktidarlara değil muhalefete de ince ayar yapıyo!

    50. Raife Karataş dedi ki:

      Değerler hem insanların hem de toplumların harçlarıdır.Zamana göre daha iyi ve güzele doğru evrilmesi de kaçınılmazdır. Dünyadaki neoliberal politikaların 80 lerden itibaren ülkemizdeki taşeronları, gerek insani gerek toplumsal değerlerin içini boşalttı. Global çete ve işbirlikçileri 80 darbesi ile aydınlarımızın ve gençlerimizin üstünden acımasızca silindir gibi geçti ve bir deli gömleği başımıza geçirildi, üretmeden tüketen ve apolitik bir toplum yaratıldı ne yazık ki !

    51. Raife Karataş dedi ki:

      Bilerek istiyerek ajite edilmiş bir iklimden geçiyoruz ne yazık ki! Günün zehirlenmiş ortamında sizin soğukkanlı ve bilgiye dayalı alanında nefes almak iyleştirici ve besleyici!

    52. Semih Oktay dedi ki:

      “(…) insanlığın o ezeli özlemi olan ideal (devletsiz) toplumların bir gün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusu da araştırma alanıma girer. ” Yakındır toplumların kendilerini yönetmesi. Aslında olması gereken budur. Toplumların başında birilerinin olması yakın bir gelecekte ilkelliğin göstergesi olabilir. Değil mi ki kripto para mantığı binlerce insana heyecan veriyor aynı mantıkla sanal bir yönetim iş başına gelecektir.

    53. Raife Karataş dedi ki:

      Her yazınızda ve yazı dizinizde olduğu gibi soluksuz okudum. Ufuk açıcı ve zihnimdeki taşların yerine oturduğu bir iklim yaşıyorum.Ülkemizin kasvetli ortamında yapabileceğimin bilincinde olarak gereksiz acıdan sığınılacak bir limansınız, içten teşekkürler!
      Not: Kütüphanem sayenizde daha da genişliyor.

    54. engin dedi ki:

      Fakat görselde Kant’ın doktora tezinin kapağı demişsiniz orada da en başta besmele var?

    55. engin dedi ki:

      Bahsettiğiniz gibi besleme sadece davetiyede geçmiyor. Bence olayı geçiştirmeye çalışmışsınız. Hartmut Bobzin’e göre besmele Kant’ın doktora tezinin kapak sayfasında yer almaktadır. Yani, doktora sertifikasına denk gelen doktora tezi savunma toplantısı davetiyesi, Kant’ın doktora tezinin kapak sayfasında basılmıştır. Kant’ın doktora tezi kapak sayfasında yer alan besmelenin el ile yazıldığı anlaşılmakla birlikte besmelenin Kant tarafından mı yoksa baskıyı yapanlar tarafından mı yazıldığı belirsizdir.

    56. Rüstem Kertiş dedi ki:

      Aklınıza, ellerinize sağlık.

    57. Raife Karataş dedi ki:

      Teşekkürler! Günümüzün toksik atmosferinden uzaklaşıp daha geniş ve farklı bir düzlemden olaylara bakışı kazandırmanız çok değerli!

    58. Özkan Özşen dedi ki:

      Hep güneş doğsun diye bekliyoruz, halbuki Atatürk’ün izinde giden bizler hepimiz güneş olmaya gayret gösteren insanlar olmalıyız. Bu şekilde hareket ettiğimizde ancak istenileni gerçekleştirebiliriz.

    59. Raife Karataş dedi ki:

      Dünyada ve özellikle de ülkemizdeki akla ziyan atmosferden ruhumuzu ve beynimizi korumak adına, olaylara farklı bir zaviyeden bakabilmeyi sağladığınız için en içten duygularla teşekkür ediyorum. Kitaplarınız ve referans kaynaklarınız ile yeni ufuklara yelken açarken mimarlık alanındaki öğrencilerime de daha bir berrak ışık tutacağım. Saygılarımla.

    60. Raife Karataş dedi ki:

      Akademik kıskançlığın adeta tomografisini çekmişsiniz! Kızımın doktorasını yaklaşık 9 senedir bitirtmeyen vasatlar ve benzerleri, her alanda olduğu gibi ülkemizdeki bilimsel yozlaşmanın müsebbibidirler ve veballeri çok büyük. Geleceğimiz mason locaları vasatlığı ile liyakatsizlik (cemaat-biat ) arasında savruluyor! Geleceğimizin teminatı gençlerimiz adına üzülüyorum. Saygılarımla

    61. Raife Karataş dedi ki:

      Yeniden ve daha bir şevkle bu yazı dizinizi okudum. Büyük resmi ortaya çıkararak bizleri aydınlatan bu ve benzeri çalışmalarınız, hiçbir işe yaramayan günlük acılardan sığındığımız adeta bir liman! Ömer Hayyam hk. kitabınız da bir büyük katkı oldu. Yeni çalışmanızı büyük bir heyecanla bekliyorum. Şükran ve minnet dolu duygularla sizi selamlıyorum.

    62. selahattin dedi ki:

      Felsefeyi duru bir üslûpla anlattığınızı farkettim. Sağ olun, var olun !

    63. Suna Büyüköztürk dedi ki:

      Duru, akıcı üslubunuz sayesinde verdiğiniz önemli bilgiler çok rahat okunup özümsenebiliyor, bu çok değerli bir özellik bana göre. Keşke kitaplarınızla daha önce tanışsaydım. Tebrik ve teşekkürlerimi sunarım.

    64. Bahir Oltulu dedi ki:

      Severim ben böyle yazıları! Sâde, herhangi bir iddiadan uzak, süssüz ve abartısız bir özgeçmiş okudum biraz önce. İçimi sevinç kapladı birden. Bir an için anlatıdaki olan bitenden başım döndü sanırım. Sanki bir Yılmaz Güney filmi seyreder gibiydim. Yılmaz Güney bu hayattan bir değil, çok sayıda film senaryosu çıkarırdı, eminim. Bir hayata bu kadar güzel ve anlamlı şeyler sığdırmak herkesin harcı değil diye düşündüm. Bu özgeçmişte sanırım sadece Sadık Usta’nın değil; bütün bir Anadolu insanının hazin olduğu kadar da güzel olan bir çağın hikâyesi saklı. Bu hikâye, bu yaşam serüveni böyle olmasaydı okuduğumuz onca kitap ve yazı da doğmamış olacaktı demek. Bu bakımdan derim ki: İyi ki doğdun Sadık kardeşim, iyi ki tam da böyle yaşadın, iyi ki yazdığın onca yazıyla bize yani okurlarına yepyeni bir evrenin kapılarını araladın da biz de kapının arkasında ne var diye usulca içeri baktık!

    65. METİN YEŞİLYURT dedi ki:

      Sadık Bey ,
      Çok sade anlaşılır açıklayıcı bir makale yazmışsınız kaleminize sağlık ilgiyle takip ediyorum. Teşekkür ederim.

    66. Sema dedi ki:

      Az önce Emin Çapa’nın kitap önerisinde bulunması ile hemen kitabını sipariş ettiğim; daha önce hiç okumadığım ama araştırmaya merak etmeye başladığım yazar. Kitabı okumak için sabırsızlanıyorum. 🌸

    67. Mehmet Şaylı dedi ki:

      Okumak nasıl bir şey unutmuşum,.. Özgeçmişinizi okumakla,kendi geçmişime gittim…Yatılı okullardaki arkadaş dayanışması.,siyasi çalışmalar vb.anılar…
      Kitaplarınızla en kısa sürede tanışmak umuduyla… sevgiyle

    68. ercan simsek dedi ki:

      Aydınlanma işlevini tam olarak halletmiş toplumlar da birey yaşamı nasıl olurdu? Beklenen arzu edilen gelecek gerçekten sağlanabilir mi? Bu tür yaşam insanlar için tatmin edici ve sağlıklı olur muydu? Kısacası geçmişten geleceğe yönelik bir tanımlamadan çok, geleceği yaşayanların her yönü ile irdelendiği bir yazınız var mı?

    69. Suna Büyüköztürk dedi ki:

      Sayın Usta, öncelikle böyle önemli bir konuyu hem bu kadar kapsamlı ve hem de bu kadar anlaşılır şekilde anlatma “ustalığınız” için tebrik ve teşekkür ediyorum. Tüm yazdıklarınıza katılıyorum. Ancak son paragraftaki tavsiyelerinizin uygulanabileceğine ihtimal vermiyorum. Gelinen bu baş döndürücü tüketim çağında ne kapitalistler ne de onun mutasyona uğratılmış tüketicileri tarafından böylesine akla uygun bir dönüşüm gerçekleştirilebilir kanımca. Bundan sonraki dönemin en üst sıraya çıkmış olan “bilişim” devlerinin planladıkları bir “metaverse” düzeni olması büyük olasılık; böyle bir dünyanın ise bizim anladığımız insani ilişkiler, sevgi, dostluk, ahlaki ilkeler gibi kavramları iyileştirmek şöyle dursun daha da yapay hale getirmesi beklenmez mi? Mesela, böyle bir dünyada nasıl felsefe yapılır? Diğer bir senaryo ise insanlığın dünyaya vermiş olduğu zararın sonucu gelişecek ekolojik felaketlerin tüm insani ve ekonomik ilişkileri altüst etmesi durumudur ki burada da önce kaos ihtimalimin daha fazla olması beklenmelidir. Şüphenin Tarihi kitabınızda çok güzel anlattığınız gibi, insanlık tarihi medeniyetlerin yükselip yıkılması örnekleriyle dolu olduğuna göre gelinen noktada yıkım zamanının yaklaşmış olması da mümkün diye düşünülebilir. Sabrınız için teşekkür ve saygılarımla.

      • Sadık Usta dedi ki:

        Değerli Suna Hanım, güzel katkınız için teşekkür ederim. Metaverse, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken yeni bir gelişmedir. Biz henüz sadece buz dağının tepesini görüyoruz. Sevgiler

    70. Gül dedi ki:

      Çok etkilendim biyografinizden de kaleme alınış şeklinde de. Kitabınızı merakla okuyacağım.

    71. Cemil Nadir dedi ki:

      Daldan dala bir hayat.

    72. Berk Alya dedi ki:

      Aile şemasıyla, kültürel ve dinsel değerlerle, toplumun normları ile oluşan şey bizim görev bilincimiz olabilir ama vicdan olamaz. Vicdan sabittir: Zamana-zemine-kültüre göre değişmez. Hatta zamanın-kültürün-içinde bulunduğumuz şartların değişmesi durumunda tavrını hiç değiştirmez: Paylaşımcılığın azalması, gelir dağılımının adil olmaması, din ya da herhangi bir ideoloji adına yapılan haksızlıkların artması, insanlar üzerindeki baskıların artması karşısında tavrı hep aynıdır; tüm bu olumsuzluklar karşısında evrensel olan duruşunu hiç bozmaz. Vicdan: evrensel olan doğruların ortak adıdır. Ve bu doğrular herhangi bir döneme-kültüre-norma bağlı olmadıkları için her toplumun tüm zamanlarda uyması gereken temel kurallardır. Eğer bir değer değişiyorsa bu değer vicdani bir değer olamaz: Aslında değişen şey insanın tercihidir! vicdan kuralı değil! çatışan-çelişen şeyler doğrular ile yanlışlar arasında kararsız kalan ruhlarımız! Evrensel vicdan kuralları değil! Toplumu oluşturan bireylerin tercihlerinin değişmesi toplumsal ve kültürel yasaları değiştirebilir ama evrensel vicdan yasalarını değiştirmez.

      Her insan bilinç düzeyinde ya da bilinçaltında evrensel ahlak yasalarının baskısını hisseder. Evrensel ahlak kurallarına uymayan bir davranış failini mutlaka rahatsız eder; ama bilinç düzeyinde ama bilinçaltında mutlaka rahatsız eder…En kaygısız hırsız, en bağımlı alkolik, en çapkın kişi, en kolay yalan söyleyen insan bile ruhundaki sıkıntıyı-vicdan baskısını ama uyanıkken ama rüyalarında mutlaka hisseder… Çünkü en az 300 bin yıldır ( bir gün buzul çağlarının ve yaşanan büyük depremlerin izlerini silemediği 300 bin yıllık yapılar bulunacak, büyük doğal felaketler kültürleri ve medeniyetleri bir anda silebilir…) bu kurallara bağlı kalmakla görevlendirilmiş insanların torunlarıyız. Toplumsal bilinçaltımıza yerleşmiş bu evrensel vicdan yasaları, ne yaparsak yapalım bizi mutlaka sorgular; bu sorgudan kaçamayız… Ama insanlık tarihi boyunca toplumların uydukları yasaları ruhban sınıfı ile elit yöneticiler belirledi. Sömürülerini sorunsuz yapmak, doğanın zenginliğinden Aslan payını almak, emeksiz zahmetsiz bir hayat sürmek adına; evrensel vicdan yasaları ile çatışan sayısız değer uydurdular, insanları uyuşturdular: Ve günümüzde form değiştirmiş uyuşturma mekanizmaları tıkır tıkır işliyor: İnsanlar o dönemde dinle uyuşuyorlardı, günümüzde cinsellikle uyuşuyorlar.. O zamanlar din sürüsü içindeydiler, günümüzde cinsellik sürüsü içindeler. insanlara her yerden cinsellik pompalanıyor, insanlar şehvetin bağımlısı olmuşlar. Zengin ile fakir arasındaki uçurumun her geçen gün artması, her gün her şeye zam gelmesi, yaşam şartlarının giderek ağırlaşması kimsenin umurunda değil. Varsa yoksa cinsellik…

      Vicdan: Her İnsanın içindeki Peygamberdir.

      Sizin de belirttiğiniz gibi, toplumun normlarına karşı koyan, haksızlıklara boyun eğmeyen bir yanı vardır her bireyin. genellikle kültürün ve ”din”in yasaları karşısında, toplumun normları karşısında körelir. çok az insan yaşatır evrensel vicdanını, çok az insandan duyulur vicdanın çığlığı. Bu çığlığa Peygamber diyorum. O Peygamber ki, karşısında hep kan emici din adamlarını, şımarık elitleri ve bu sınıflara simbiyotik bir bağla bağlanmış yığınları buldu: Hakarete uğradı, işkencelere maruz kaldı, dövüldü, türlü türlü eziyetler çekti, zindanlara atıldı, dışlandı, kovuldu; canından oldu. Suçları mı? Toplumun değişen değer yargılarının yönetici sınıflar tarafından belirlendiğini ve bu değerlerin kabul edilemez derecede adaletsiz olduğunu, evrensel ahlak normlarına uymadığını söylemek. Demek ki değişim her zaman olumlu anlamda olmuyor, değişim her zaman geliştirmiyor, aksine geriletebiliyor. Günümüzde insanlar 1968 yılına göre çok daha özgürler, geçen 54 yıl boyunca yaşanan değişimler insanları çok daha rahat tercihler yapan bireyler haline getirdi. Peki, günümüzde 1968 ruhundan eser var mı? O hak arayışı, o mücadele, o başkaldırı nerede? cevap basit; her değişim geliştirmez..

      Sevgi ve saygılarımla.

    73. İlker Akkaya dedi ki:

      Merak ettiğim şey,Mustafa İPAR Teğmenin hayatı.Ameliyattan sonra ne oldu,nasıl yaşadı,ne zaman nerede vefat etti,kabri nerede?

    74. seyfettin dedi ki:

      Sadık Usta’yı “Parti fetişizmi” yazısından, tebrik ederim.

    75. Raife Karataş dedi ki:

      Vicdan konusundaki yazılarınızı ve geniş değerlendirmelerinizi tekrar tekrar okuyorum. Kelimelere çok fazla dökemediğimiz ancak ne olduğü hakkında bir fikrimiz olan vicdan konusunu; ne olup olmadığı hakkındaki zengin ve aydınlatıcı yazınız için teşekkürler. Saygılarımla.
      Raife Karataş

    76. mehmet ali önal dedi ki:

      Özgeçmişler her zaman sosyal iletişim ağlarından daha kavrayıcı oluyor. Ama Twitter’ da da çok fazla tanıyamıyorsunuz. Neyse şairini dediği gibi Haydi Abbas vakit tamam herhalde…Fıçılarda Yaşamak, Sıradışı Hayatlar’ dan başlayayım dedim… Evet bu Pazar yararlı olacak…

    77. Mirza dedi ki:

      Sadık beyi mümkün olduğunca takip edip kitaplarını ve paylaşımlarını okuyorum
      Ülkemizin aydınlık yüzüdür
      Felsefe düşünme ve sorgulama yı önde tutuğu için insanların gelişmesine vede değişmesine katkı sunmak ta

    78. Hasan Ünal dedi ki:

      Arap harfler ifadesi dikkatimi çekti.
      Sizi hakikaten anlamaya çalışıyorum. İlminizden istifade etmek istiyorum. Ama maalesef bana güven vermiyorsunuz.

    79. Ceren dedi ki:

      Sadık hocam, kaynakçanızı da paylaşabilirseniz biz de derinleşmek istediğimiz noktada daha rahat ilerleyebiliriz.

      • Sadık USTA dedi ki:

        Ceren Hanım merhaba, bu yazılarım esas olarak geniş kitlelere hitap eden yazılardır. Bu yüzden çok zorunlu olmadıkça dipnot ve kaynakça vermekten kaçınıyorum. Fakat bu yazımın daha derin düşünülmüş ve geniş hali Şüphenin Tarihi kitabımda bulunmaktadır. O kitapta kaynakça çok geniş olarak verilmiştir. Biliyorum, belki bir yazı için bir başka kitabı satın almak istemeyeceksiniz. Bu durumda da size sayfamdaki “kitaplarım” bölümündeki Şüphenin Tarihi’ne bakmanızı önereceğim. Bu sayfada hem kitabın içindekiler hem de kaynakça bölümü bulunmaktadır. https://sadikusta.com.tr/suphenin-tarihi/

    80. İsa FİYCİ dedi ki:

      Şüphenin tarihi kitabını imzalayıp gönderir misiniz ?0505 3392605

    81. Raife Karataş dedi ki:

      Düşünen günümüz insanının, varuşsal temeller ışığında dijitalleşmeyle imtihanını bütün boyutlarıyla sorgulayan bu değerli çalışmanız tekrar tekrar okunup cevaplar bulabileceğimiz bir rehber niteliğindedir. Saygılarımla.

    82. YILDIRIM ÖZTUĞ dedi ki:

      Dünyadaki canlıların ve ortaya çıktıktan sonra insanın milyonlara yıl bir yaratıcıya teşekkür etme ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Ne zaman yönetici kısmı ortaya çıkıp konumunun devamını istediğinde bir korku olgusu olarak tanrıyı icat ettiler, diye düşünüyorum. Tanrıyı icat etmeseler belki de milyonlarca yıl daha bu şekilde yaşamaya devam edilecekti. Dolayısıyla kendi payıma ben de soran sorgulayan karşı tarafta kalıp göründüğümü düşünüyorum. Saygılar. 21Kasım2022
      Yıldırım ÖZTUĞ

    83. Yusuf Yardimci dedi ki:

      Hocam ben IHO mezunu 70 yasinda bir kisiyim. Yazılarınızdan çok istifade ediyorum. Allah sizden razı olsun. Bundan 7 yıl önce başlayan sorgulamalarım sonunda simdiye kadar ne kadar yanlis dusundugumu goruyor ve kahroluyorum.
      Izniniz olursa inanç konusunda geldiğim noktasını sizinle paylaşmak istiyorum.
      Biz bu gün Tanrıyi ve Tanrı inancını 1400 sene, 2 bin, 3 bin, 4 bin sene önceki insanların anladığı gibi anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. O günün yaşam kosullari, bilgi ve düşünce yapisina parelel gelişen Tanrı inancı ve algilanan ilahi mesajları bugünün bilgi birikimi ve düşünce yapısına bakmadan olduğu gibi dayatmaya çalışmak biraz insafsızlık gibi geliyor. Öncelikle Tanrı tasavvuru konusunda insanlık nereden nereye geldi ve nereye doğru evriliyor ona bakmak lazım. Artik biliyoruz ki tanrinin maddi bir varlik olarak tasavvur edilmesi, yaratanin yarattığı formatta olmamasi gerektigi için akla muhal. Bu gün bizim din ve inanca ait bilgilerimiz binlerce yil onceki insanlarin yorumu, algilari söylevleri. Içinde bilgi ve kavrama yetersizliginden, kişisel zafiyetlerden kaynaklanan yanlisliklar oldugu kesin. Ben şöyle düşünüyorum , binlerce yil once öncü olarak peygamber veya bilge kisilere ihtiyaç vardi, ancak bu gün onlara ihtiyac yok çünkü bilim insanlari var. O günku insanlara anlatilan melekler belki bu günün, biyoloji, kimya fizik kurallaydı, şeytan nefsimizdi. Ancak o gunku insanlara ancak o sekilde anlatilabiliyordu. Ilahi mesajlar, sezgiler, ilhamlar veya aklin vijdan ve merhamet ışığında urettigi düşünceler, ayni niyet, dilek, dua, düşünme ve istemenin benzer işlevie sahip. O nedenle binlerce yıl önceki insanların algısına ve yorumuna bakarak Allahı inkar etmek yerine, şüphe etmek ve düşünmek bizi en doğru inanca ulaştıracaktır diye düşünüyorum.
      Saygılarımla.

      • Sadık Usta dedi ki:

        Değerli Yusuf Bey, inanın sizden böyle mesajlar aldıkça, çalışma azmin kat be kat artmaktadır. Yazdıklarınız çok doğru. İnsanları elbirliğiyle aydınlatmamız lazım. Çok sevgiler ve dostlukla kalın.

        • Serdengeçti Ecelfe dedi ki:

          İnanmamaya bahâne bulmaya gerek yok; inanmaya bahâne bulmaya gerek olmadığı gibi!..
          Ya Hazret-i Ebû Bekir rađıyallāhu aņh gibi şeksiz şübhesiz inanırsın ya da Ebû Cehil gibi onca mu’cizeye rağmen inanmazsın; bu kadar basit!..
          O devirde insânlara melek, cin denilerek anlatmak gerekiyor idiyse ezici çoğunluk n’için inanmadı da inanan azınlığı boykot etti, göç etmelerine sebeb oldu?!

      • M. Fatih E. dedi ki:

        İnanmamaya bahâne bulmaya gerek yok; inanmaya
        bahâne bulmaya gerek olmadığı gibi!..
        Ya Hazret-i Ebû Bekir rađıyallāhu aņh gibi şeksiz şübhesiz
        inanırsın ya da Ebû Cehil gibi onca mu’cizeye rağmen inanmazsın; bu kadar basit!..
        O devirde insânlara melek, cin denilerek anlatmak
        gerekiyor idiyse ezici çoğunluk n’için inanmadı da inanan azınlığı boykot etti, göç etmelerine sebeb oldu?!

        • Akif dedi ki:

          7 sorunun 7side gayet basitçe cevaplanabilir. Söylediğiniz gibi ne sorular güçlü ne de cevaplar güçsüz. Tanrı sorgulanamaz degildir ki Kuran hep akletmemizi ister. Bu 7 soruda yanlı ve yaniltmaci ve bir o kadar da cahilce hazırlanmış. Az aklı olan bu sorulara güler. İlk sorunun cevabı ikinci sorunun ilk cümlesi. Ikinci sorunun cevabı ise insanın kendisinde var. Bir anne baba evladını neden kendilerine itaatle mükellef tutuyor ise Yaratan da aynı sebepten mükellef tutuyor. Anne babanin tüm emir ve yasakları bizim iyiligimiz içindir. 3. Soru ise mantık hatası yapılmış bir sorudur. Şöyle ki; “bu mükellefiyet itaatimi artirmayacakken” cümlesi secde emrine itaat etmeyen biri için kullanılamaz. Bu emirle Allah onun gerçek manada itaatkar olmadığını ortaya çıkarmıştır. 4. Soru da gayet basitçe şöyledir. Adem de günah işledi seytan da. Ama adem peygamber olurken seytan lanetlendi. Bunun tek sebebi Ademin tövbe edip özür dilemesi ve şeytanın ise asla geri adım atmayıp itaatsizliginde inat etmesiydi. 5. Soru ise; Allah itaatsizi kullanarak tövbekari sinav etmek istedi. Bu yüzden ölümü ve hayati yarattigini zaten ayette söylüyor. 6. Soru tam bir manüpülasyondur çünkü onun vesveseleri Alahtan hakkiyla korkanlari etkileyemez. Onu görmemize de gerek yoktur. Neden beni musalat etti diyerek istediği izni unutmuşa benziyor. 7. Ve son olarak beni helak etseydi dünyada kötülük olmazdı. Allah da diyor ki, zaten istesem herkes anında iman eder… o bir sinav sonucunda kendi iradeleriyle şeytana ragmen iman edilmek istiyor. Tıpkı bizim sevdigimiz insanın silah zoruyla degil de gönül yoluyla bizimle evlenmesini istememiz gibi. Evet kisaca cevaplar böyle. Umarim daha mantıklı ve manipüle kokmayan daha zor sorular hazırlarsınız

    84. Recai Dönmez dedi ki:

      “Ütopya ve Masalbilim” başlıklı kitabınız dolayısıyla sizi tanıma imkânını buldum. Sırada “Ömer Hayyam” var. Yazdıklarınızdan çok istifade ediyorum. Kaleminize sağlık! Bir de “Avrupa Bezginleri Gizli Cemiyeti”ni merak ediyorum. Bu cemiyetin isminin İngilizce ya da Almanca karşılığını yazabilir misiniz? Bir Avrupa bezgini olarak araştırmak istiyorum elimden geldiğince. Bu vesileyle kendi bloğumdaki bir yazımın linkini sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım reklam saikiyle paylaştığımı düşünmezsiniz. İçten selamlar, sağlıcakla kalın.

      https://recaidonmez.com/2022/01/17/bir-kocakari-masali/

      • Sadık Usta dedi ki:

        Merhaba Recai Bey,
        Cemiyetin adı “Geheime Geselschaft-Tübingen, Wir Wollen Europa Verlassen (1806)” Kitabın ismini veriyorum. “Europmüdigkeit und Verwilderungswünsche” (Avrupa Bezginliği ve Doğa Arzusu), Hrsg. Gerd Stein.
        Bu arada masalınıza benzer birçok masal-ütopya içeren Antikçağ Ütopyaları kitabıma da bakmanızı öneririm. Sevgiler

        • Recai Dönmez dedi ki:

          Çok teşekkür ederim Sadık Bey. İyilikler ve güzellikler içinde olmanızı diliyorum. Sağlıcakla kalın. Selamlar.

    85. Kamil Gündüz dedi ki:

      Sevgili üstadım Dünyada 15 milyar insana yetecek kadar gıda ve enerji üretilmekte ama dünyada 3 milyar insan yeteri kadar beslenememekte maalesef dünyada ekonomi üretim düzeni böyle kurulmuş sen ağa ben ağa ineği kim sağa demişler. Düzen böyle kurulmasa kimse fabrikada gece mesaisine gitmez gece fabrikada kimse bekçilik yapmaz diye düşünmüşler. Ha ben bu sistemi savunmuyorum bu sistem adı işcilik konulmuş modern kölelik düzeni nasıl savunabilirim. Bu sistemi kim savunuyor efendisi olmazsa ne yapacağını bilmeyen köleler. Gönüllü cahillik gönüllü kölelik var ve bu köleler bu düzeni hayatları pahasına savunuyorlar. Bu kölelere efendileri olmadığı taktirde daha iyi olacağı anlatılmalı ama nasıl bilmiyorum.

      • Burak Mayadağ dedi ki:

        Kamil Bey Maalesef yanlış düşünüyorsunuz tüketim çılgınlığı üretimi geçmiş ve enerji krizlerine sebeb vermekte şuan ve enerji üretimi hep artmaktadır diye bir söylem yok şuan dahada gerileme var bunları dahada incelemenizi tavsiye ederim,hani sizin abartalı deyiminizle cevap verelim diyelim 15 milyar olunması halinde bir o kadar sorunlarıda getirecektir nihayetinde bu konuyla ilgilenen ünlü teknokratlardan biri dennis meadowsdur. Ariyetten politik olarak ise Super emperyalizmi de incelemenizide tavsiye ederim.Gıda ve kaynak kıtlıgı kirlilik , ve sosyal medyanın bile tiktoktur şudur budur gibi şeylerin getirdiği ayrı sorunları bile vardır.Yani sadece kapitalizm bunu yapıyor demek doğru değildir bir yerde.

    86. musab dedi ki:

      yazılarınıza bakıyorum da bir kanıt sunmaktan acizsiniz ya da o kadar çok kanıt var ki koyamıyorsunuz. Diğer din adamlarına safsata deyince iyi, onlara kanıt sunmuyorsunuz diyorsunuz ama sizin de onlardan kalır yanınız yok, sözüm ona Nihat Hatipoğlu adına atıflarınız. Kalki Avatar yazınızdan da bahsediyorum. Eğer dediğinizde samimi iseniz sizden Purana Yazıtını istiyorum tabii sizde varsa

      • Sadık Usta dedi ki:

        Burada yer alan yazılarıma, genel okura hitap ettiği için mümkün olduğunca dipnot koymuyorum. Fakat bu yazılarımın genişçesi Şüphenin Tarihi kitabımda, kaynakçasıyla birlikte var. Oraya bakmanızı rica edeceğim. Yazdığım hiçbir bilgi kaynakçasız değildir, uydurma hiç bana göre değildir. Selamletle kalın

    87. Can dedi ki:

      Merhaba, yazınız genel anlatımdan bir noktada farklı bir yere varıyor. Siz Maria Suphi’nin delirdikten sonra Sovyet konsolosuna (Trabzondaki?) teslim edildiğini yazmışsınız. Bu bilgi hangi kitaba dayanıyor?

      • Sadık Usta dedi ki:

        Merhaba,
        bu araştırmam yıllar öncesine dayandığı ve çok sayıda kaynak üzerinde inceleme yaptığım için bu bilgiyi şu anda hangi kaynaktan edindiğimi hatırlamıyorum. Fakat ilk fırsatta tespit ettikten sonra size memnuniyetle bildireceğim. Saygılar

    88. Yaşar ÇAKMAK dedi ki:

      Annenizin Elbistan Çiftlikkale’de defnedileceğini okuyunca kendimi burada buldum, tekrar başsağlığı dilerim. Ben de 1959 Elbistan doğumluyum özgeçmişinizi okuyunca anılara daldım ve geçmişe dair birçok şey canlandı bunları yazmak istedim.

    89. Ahmet dedi ki:

      Peki hocam benim doyduğum bir şey var Onu sormak istiyorum size doydumki Atatürk katlarından birin Ona bir aşiret ağası hediye ettmiş Atatürk hediyesi karşılığında O ağaya bir nişan vermiş öyle bir duyum aldım O at asil arab atıyımış atında renki sıyahmış

      • Sadık USTA dedi ki:

        Ne yazık ki bu konuda bilgi sahibi değilim Ahmet Bey. Bunu ilk defa sizden duyuyorum. Selam ve sevgiler

        • Ahmet dedi ki:

          Teşekkür ederim hocam… Ama senden rica etsem bu konuyu arıyıp araştırırmısın çünkü sen öyle tarihi konulara benden daha hakimsin… Atamızın hakkında öyle şeyler bilmek isterim. Sevgiler ve saygılar hocam

    90. Raife Karataş dedi ki:

      İki yaşındakilere anlatır gibi berrak olan ve noktası virgülünden her kelimesine yürekten katıldığım yazınız için saygılarımı sunuyorum.

    91. ONUR dedi ki:

      Kuran’da ve diğer semavi kutsal metinlerin orjinal hallerinde yaratılış ile ilgili anlatılan olaylar, konuyla ilgilenen alimler tarafından tarih boyunca genellikle düz mantıkla değerlendirilmeye çalışılmıştır. Burada insanlara verilmek istenen ilahi mesaj hikayeleştirme yoluyla iletilmiştir. Adem anne karnında yaratılan bir varlıktır ancak dünyadaki toprağa ait çeşit çeşit minerallerden kaynağını alan madde ve hücrelerden var edilir. Bu durum zaten yokluk aleminden varlık alemine geçiş demektir. Anne karnı, gelişmekte olan bebek için bir nevi cennettir. Orada bebek tamamen annenin himayesinde hiçbir zahmet çekmeden yaşam sürer, korunur, beslenir, büyür, gelişir. Ademin cennetten kovulması, doğum hadisesidir. Bebeğin doğumu, bir çeşit cennetten kovulma ve dünyadaki zorlu, sıkıntılı, dertli, hastalıklı, belalı, musibetli bir hayata gönderilme hadisesinin farklı bir anlatım şeklidir. Her dünyaya gelen bebek ölünceye kadar doğal olarak bireysel olarak çeşit çeşit ve farklı farklı yaşam evrelerinden geçer. Bu durum ise imtihandır. İnsan; aklı, mantığı, iradesi, zekası, sosyalliği, mücadelesi, öngörüsü, duyguları, hayalleri, istekleri, emelleri, sevdası, şehveti, nefsi vs vs vs gibi soyut kavramlara sahip olarak ve bu soyut kavramları sonsuz ve kesintisiz ve ilelebet kendinde görmek isteyen doyumsuz karakterde yaratılmış bir varlıktır. Ancak insanın talep ve arzu ettiği bu sonsuz ve sınırsız soyut kavramlar, maddeten bedenlenmiş olduğu vücut tarafından karşılanmamakta ve ölüm gibi bir gerçek tarafından sınırlı hale getirilmektedir. İşte insanın tüm mücadelesi ve sınavıda, kendi yaşam sürecindeki bu kavramların kavgası ve/veya barışı ile kendini ortaya çıkarmaktadır. Yüce Allah ademe secde et derken; ergenlik çağına gelen, çocukluktan gençliğe adım atmış insana, yüzünün toprağa baktığını, topraktan gelip tekrar toprağa döneceğini, nereden geldiğini unutmamasını, öncelikle kendisini yoktan var eden Allah’a daha sonra anne ve babasına itaat etmesi gerektiğini, doğaya ve canlı cansız tüm varlıklara sevgiyi, saygıyı, nezaketi, alçak gönüllülüğü emretmiş ve öğretmek/eğitmek istemiştir. İblis, enaniyeti, kibri, benlik ve egoyu en yüksek derecede ifade eden, her insanın kişilik ve karakter özellikleri arasında çeşitli seviyelerde bulunan bir özelliği temsil eder. Ve belli bir dozda, doğru şekilde, doğru olaylar karşısında ve doğru zamanlarda insanın kontrolü dahilinde kullanıldığı taktirde insan hayatı için şart ve elzem olan bu kişilik özelliği, eğer insanın kendi iradesinin dışına çıkar ve abartılı ve kontrolsüz hale gelirse, hem insana hem çevresine hemde doğaya çok zararlı ve yıkıcı hale gelebilmektedir. Melekler ise insanın uyumlu, sakin, itaatkar, mazlum, yardımsever, sevimli, saf, temiz vs vs vs karakterini temsil etmektedir. Bu yüzden rahmani özellikleri baskın olan insanlar ademe secde etmiş yani haddini bilerek tekrar öleceklerini hatırlayarak Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına kayıtsız şartsız itaat etmişlerdir. İblis ise egosu ve kibrine yenik düşmüş, ölüm gerçeğini unutmuş, aklını yaratılış gayesinin üzerinde görerek secde etmeyi reddetmiştir. Tüm mücadele insanın kendi karakteristik özellikleri arasındaki mücadeledir. Cennetten kovulma hadisesi doğum gibi zaruri olması gereken bir evredir. Hz Adem ve Hz Havva’nın günahı değildir. İnsanın ölünceye kadar geçirdiği süreç insanın varlığının gereğidir ve şartıdır. Ve bu süreç öldükten sonra farklı ve çok daha üstün bir yaratılışla ebedi alemde devam edecektir.
      Saygılarımla

    92. Ahmet Güney dedi ki:

      Fıçılarda yaşamak adlı eserinizi biraz önce okuyup, tamamladım. Kitapta bahsettiğiniz insanlar beni yürekten etkiledi. Sınıfsız bir toplum mücadelesinin içinde olduğum için daha fazla bahtiyarım. Geçmişte ne yürek burkan bedeller ödenmiş. Ve ödemeye devam ediyoruz. İlk işim, yeni bir kitabınızı okumak olacak.

      Saygı ve sevgilerimle…

    93. Mert Özdemir dedi ki:

      Ötekileştirilen iktidarın gücü nasıl kırılabilir sizce? Hoşgörü veya kardeşlik yaklaşımını kim(ler) yeşertecek toplumda?

    94. Raife Karataş dedi ki:

      Türk Aydınlanmasının geldiği can yakıcı günümüzden, ilk ışıklarının yakıldığı köklerine yolculuk yaptıran değerli ve bir o kadar zengin kaynaklar eşliğindeki yazınız için sağolun. Eğitim ve kültür hayatımız, batı kompleksi/hegemonyasından, dinci/bağnaz format arasında savrulmaktan acaba kurtulabilecek mi!

    95. M RECEP MOLDER dedi ki:

      TEŞEKKÜRLER ÜSTAD. DİNLERİN İNSANLARIN ZAAF VE KORKULARINDAN KAYNAKLANDIĞINI DÜŞÜNEREK, İNSANIN DÜŞÜNCE VE TOPLUMLARIN GELİŞMESİNDE NE KADAR ETKİLİ OLDUĞUNU GÖZ ARDI EDEREK, NE KADAR SIĞ DÜŞÜNDÜĞÜMÜN FARKINA VARDIM. SAĞOLUN.

    96. Serdengeçti Ecelfe dedi ki:

      Çâreler:
      1- Bilimi dîn gibi görmekten vazgeç.
      2- Aşağılık kompleksini bırak.
      3- Taklîdciliği terket, özün ol.
      4- İyi düşün: Ölüm n’için var, hiç ölmeseydik ne olurdu, ölüm olmasaydı doğum olur muydu, ölümden ötesi yoksa doğmanın veyâ dünyâya bir çocuk getirmenin ne gereği var?..

    97. Serdengeçti Ecelfe dedi ki:

      Çâreler:
      1- Bilimi dîn gibi görmekten vazgeç.
      2- Aşağılık kompleksini bırak.
      3- Taklîdciliği terket, özün ol.
      4- İyi düşün: Ölüm n’için var, hiç ölmeseydik ne olurdu, ölüm olmasaydı doğum olur muydu, ölümden ötesi yoksa doğmanın veyâ dünyâya bir çocuk getirmenin ne gereği var?

    98. Serdengeçti Ecelfe dedi ki:

      İblis’in su’âlleri “güçlü ve anlamlı”, Allah Te’âlâ’nın cevâbı “zayıf ve etkisiz” öyle mi?!

    99. Recep Çil dedi ki:

      Elinize emeğinize sağlık teşekkürler

    100. Raife Karataş dedi ki:

      Değerlerini kaybeden/kaybettirilen insanın, nasıl mankurtlaştığını her an deneyleyen ve kaygı duyanlara berrak bir bakış açısı kazandıran yazı diziniz için, felsefeye sığınan biri olarak içten teşekkürlerimi iletiyorum. Saygılarımla.

    101. Mehmet Uçar dedi ki:

      Aydın ya da entellektüel kişi, adını ne koyarsak koyalım; “önce var olan” karşısında “yeni” bir şeyi getirebilen, akıl ve zekadan uzaklaşmadan tavır koyabilen muhalif kişidir. Sağ veya sol kavramlara takılmadan toplum ve insanlığa düşünceleriyle yol gösterebilen, mevcut olan karşısında aykırı düşünce ve tavır koyabilen, “eski” köye yeni kural getirebilendir.

    102. Yaşar Çakmak dedi ki:

      Aydınlatıcı ve geliştirici bir yazı,,Zihnine ve eline sağlık. Din denildiğinde şu son yıllarda yaşanılanlardan sonra tepem atıyordu ama Yazınızda dinin insanlığın ilerlemesindeki yerini okuyunca biraz daha bu konudaki düşüncelerim değişti teşekkür ederim.

    103. Raife Karataş dedi ki:

      Zamanın inanılmaz hızla aktığı ve dakikalara endeksli hayatımızda okumak için aldığımız kitaplar kitaplıklarımızda ve çalışma masalarımızda birikirken, aydınlatıcı yazılarınız ilaç gibi geliyor! En kalbi duygularımla teşekkürlerimi iletiyorum. Sağolun varolun.

    104. Süleyman Ekiz dedi ki:

      Kayıt olmaya çalıştım, beceremedim.Bir öğretmen olarak sizi ve kitaplarınızı daha yakından tanımak istiyorum.Saygılar sunuyorum.Edirneden Selamlar.

      • Sadık USTA dedi ki:

        Süleyman Bey merhaba,
        sayfaya girdiğinizde bir çan görseli göreceksiniz. ona bastığınızda kayıt işlemi otomatikman olmalı. Dostlukla kalın

    105. Raife Karataş dedi ki:

      Değerli yazılarınız sancılarımıza (!) daha geniş bir perspektiften/ ölçekten bakabilmemizi sağlarken enerjimizin günübirlik olaylarda boğulmasını engelliyor! Saygılarımla.

    106. Bulut Kostik dedi ki:

      Hocam selamlar,

      Bu konu ve Agnostik felsefesi üzerine detaylı bir kitap yazmanız elzem oldu 😊 sevgilerimle ♥️

    107. Ali Kuruy dedi ki:

      isin asli suki futuhattada yazar. varlik sadece Allahin varligidir. alemler hayalden ibarettir. hersey nurani enerjiden aciga cikmaktadir Allahin isimlerinden teceli eden ilmi varliklariz. evrende enerjidir kuarklar titresir aciga cikan frekanslardan insan algilarina gore maddi evren algilanir. Allah ne yi nasil murad ediyorsa o olmaktadir. dilerse bize azab eder dilerse bagislar. cennet yada cehennem icin kulluk caiz degildir anlamsizdir.

    108. Ali Kuruy dedi ki:

      evren insan icin algilardan ve yanilgilardan ibarettir. insanlik ruya aleminde yaratilmistir. bu sebeple asla evrenin baslangicini anlayamazlar cunku gercekte hic var olmamistir
      butun omur algilardan ibaret ve zihinde yasanmistir. zihin algilardan yorumlardan ibarettir dis dunya evren diye ayrim yoktur hersey butundur biz bir butunlugun icindeki yansimayiz

    109. ali dedi ki:

      Bagnaz insan neden okumaz yazınızu okudum . Kaleminize ve yüreginize saglık ögretmenim .

    Araç çubuğuna atla