Bazı insanlar neden geridir?

Bazı insanlar neden geridir?

Ya da bazı insanlar, neden okumayı, araştırmayı, sorgulamayı ve sonuçlar çıkarmayı sevmez ya da çıkaramaz?

Bunun nedeni ve çözümü nedir?

Bu durumun, maddenin doğasından kaynaklı nedenleri vardır. Birincisi, madde denen şey ki atomlardan oluşur, varlığını çatışma üzerine inşa eder. Çatışma ise olumluluk ile olumsuzluğun, eksi ile artının, iyi ile kötünün, az ile çoğun karşıtlığına dayanır. Aslında madde denen varlığın meydana gelmesi bir hareketin varlığını gerektirir. Hareket ise çelişki, yani varlıktaki iç-karşıtlık temelinde var olur. Atomda artı ile eksi kutuplar olmasa ne atomun kendisi var olabilir ne çatışma ne de hareket meydana gelebilir. Bu yüzden maddi varlıkların yanı sıra, zihinsel durumlarda da her zaman bir çatışmalı durum olmalıdır ki ilerleme olabilsin. İlerleme, mevcut görece geriliğin aşılmasıdır. Gerilik olmasa, ilerleme de olmaz, bu da hareketin var olmaması demektir. İkinci neden de kısmen birincisine bağlıdır. Maddenin değişimi, ki bunun ileriye veya geriye doğru olup olmaması fark etmez, her zaman aşama aşama yol katederek olur. Hiçbir şey birden bire gerçekleşemiyor ki en görünmez ve en hızlı şey olan ışığın fotonları da paketler halinde ilerler. Yani gelişme de her zaman parça parça olur. Dolayısıyla biz ve zihnimiz de gelişirken ya da hareket halindeyken, her zaman göreceli olarak hareket eder veya gelişir. Görecelilik her zaman en az iki farklı konum ve durumun varlığını gerektirir. Bu yüzden de insan zihninin yanı sıra, insanın eğilimi, bilinci, hareketi, arzusu ve bunları gerçekleştirme iradesi, her zaman, hem bireylerin yapılarından hem de toplumdaki farklılıktan kaynaklanır. İnsanın ne kadar hareket ettiği veya zihnini ne kadar çalıştırdığı veya insanın hayati konularda ne kadar irade gösterdiği sorusu ise insanın ikili yapısına bakarak, yani onun toplumsal konumuna ve bireysel-biyolojik-kültürel yapısına bakarak değerlendirilebilir. Bazı insanlar daha baştan itibaren bireysel olarak zihinsel çalışmaya yatkın değildir ki bunun onlarca biyolojik-genetik sebebi vardır, bazıları ise buna uygun bir kültürel ortamda yaşamamaktadır, bazıları da her ikisine sahipken, toplumdan, aileden vs. edindiği değerlerden, deneyimlerden ve alışkanlıklardan dolayı gerekli çabayı göstermemektedirler. Peki çözüm nedir? Toplumlar her zaman çatışmalı bir ortamda bulundukları için (toplum demek hiyerarşik yapı ve karşıtlık demektir), insanların birbirini eğitmesi, aydınlatması ve ilerletmesi gibi bir sorumluluğu vardır. 22 derecelik bir bardak suya bir miktar kaynar su dökerseniz, birbirinden farklı ısıya sahip su atomlarının anında birbirine karışarak, yani birbirine zorunlu olarak etkide bulunarak ortalama bir sıcaklığı bulurlar. Toplum da böyledir. Kapalı bir sistemde her zaman insan ve madde birbiriyle çatışır, birbirini etkiler ve birbirini değiştirir. Bu hem toplumdaki kültürel düzeyin yükseltilmesi hem de tek tek bireylerin gelişmesi için zorunludur. Az önceki su örneğindeki gibi, bir topluma karışan her insan, ister istemez başkasına etkide bulunurken kendisi de etkilenir. Yani o birini aydınlatırken kendisi de değişir ve aydınlanır. Bu durum, insanın ve toplumların değiştiremeyecekleri maddenin doğasından kaynaklanan bir durumdur ve dolayısıyla buna ebediyen mahkumdur. Yeniden söylemem gerekirse, çatışma olmadan ne bireysel ne toplumsal gelişme olabilir. Her çatışma ise, hareket ve gelişme demektir.

Lütfen yorum yapmayı ihmal etmeyin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir