Şamanlarda Su Neden kutsaldır?

Sümer mitolojisinde gökyüzünü yeryüzünden ayıran deniz tanrısı Enki’dir. Mısır mitolojisinde ölüler, öbür dünyaya giderken Nil’i kayıkla geçerler. Hintliler, Ganj nehrinde yıkanarak arınır ve yeniden doğarlar. Vikingler, şeflerinin ölüsünü kutsal bildikleri denize salarlar. Altay efsanelerinde “yer, gök, ay ve güneş yokken bile su vardı.” Bugün hala gidenin arkasından su dökülür. Anadolu’nun ilk filozoflarından Thales, “her şey sudan geldi” demişti.

Su neden azizdir?

Eskiden Şamanlar, evreni, üç katmanlı tasvir etmişlerdi. Gökyüzü, yeryüzü ve okyanus. (Yerleşik kültüre geçişle birlikte Okyanus’un yerini ölüler diyarı olan yeraltı alacaktır). Yeryüzünü çepeçevre sarmalayan Okyanustu. Yerden fışkıran kaynak suyun, derede çağıldayan, gölleri ve denizleri dolduran suyun kaynağı Okyanustu. Okyanus, henüz tanrı olarak bilinmezdi, o bir ruhtu, fakat bütün canlılar okyanustan gelir ve yeniden doğmak için okyanusa dönerlerdi. Bu yüzden Şamanlar ölülerini suya teslim ederlerdi.

Su, yeniden doğuşa imkan veren kaynaktı. (Max Raphael, Wiedergeburtsmagie in der Steinzeit; Mircea Eliade, Yeniden Doğuş Ritüeli). Toplumlar, yerleşik kültüre geçmeye başladıkça, bitkilerin topraktan göverdiğini deneyimledikçe, Şamanlardan kalan Okyanus’un yerine ölülerini, yeraltı dünyasına vermeyi tasvir etmeye başladılar.

Büyük dinlerin ortaya çıktığı Ortadoğu’da toplumlar, zaman içinde 7 katmanlı bir evrene inanmaya başlamışlardı. Yeraltı olarak tasvir ettikleri mekanı da ölüler diyarı saymaya başlamışlardı. Ancak Şamlardan kalan Okyanus tasavvuru, zihinlerde tam olarak silinmemişti. Bu yüzden Sümerlerin Göktanrısı An, denizden doğar. Bu yüzden insanlık tarihinin ilk yazılı kahramanlık destanı Gılgamış’ta deniz tanrısı Enki, tanrılar içinde en yüksek konuma yerleşir. Yine Sümerlerin ve Akkad’ların güneş tanrısı Şamaş, gün sonunda Okyanus’a dalar ve ertesi sabah, gelini Şafak’la (Aurora) birlikte arınmış olarak yeniden doğar. Bu yüzden Ay tanrısı Sin, geceleri gökyüzünde teknesiyle yol alır. Bu yüzden Sümerlerin ölüleri, yer altındaki ölüler, bir uçurumun kenarında yer alan ırmağa giderler. Bu yüzden Sümerlerin bilgelik tanrı Ea’nın (Enki) tapınağı İran Körfezi’nin kıyısında yer alan Eridu’dadır. (Samuel Kramer, Sümer Mitolojisi; Gılgamış Destanı).

Şamanların su kültürünün olduğu gibi Yörüklerde devam ettiğini, büyük Yörük yazarımız Osman Şahin’den öğreniyoruz.

Osman Şahin, “Son Yörük” kitabında suyun kutsallığını şöyle anlatır: “[Yörükler], saf suların ve ışığın [Güneş] tanrısına inanırlardı… Su kaynaklarının başlarında küfretmezler, işemezler, ota, yarpıza, kurda kuşa, börtü böceğe dokunmazlardı. En çok da büyük akar sulara, nehirlere saygı gösterirlerdi. Kız kaçırma, yaralama, düşmanlık ve cinayet gibi ağır suç işleyenler, eğer bir yolunu bulup da üç nehir öteye kaçabilmişlerse [suyun tanrısına sığınılmış olacağı için], suçları bağışlanmış olurdu. İşte o göçerler, ölülerini toprağa değil, akarsulara, göllere verirlerdi. “Suya gömme” adeti, Orta Asya şamanlığından kalmaydı. Yeryüzü oluşmadan önce her yer denizlerle kaplıydı, çünkü bu inanca göre su, topraktan daha yaşlı, daha büyük ve temizdi. Türklerin destan kahramanı Alp Er Tunga’nın ölüsünün Urmiye Gölü’ne defnedildiği söylenir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir