İnançlar Neden Revaçta ve Ne Yapılabilir?

Bazıları, zalim iktidarların destekçisi olan toplulukların, ortaya koydukları bağnazlığının ve şiddete yönelik eğiliminin kökenini, onların tanrıya olan inancında görmekte ve bu yüzden onların tanrı inancının sarsılmasını, bağnazlıktan ve zalim iktidarlardan kurtulmanın çaresi olarak görmektedirler.

Bazıları ise, her ne kadar bağnazlığın, inançlı çevrelerde daha çok görüldüğünü kabul etseler de, dini inançları sarsmanın, toplumları belirsizliğe ve kaosa sürükleyeceğini ileri sürmekte ve inançlara kökten saldırmanın toplumlara yarardan çok zarar vereceğini söylemektedirler.

Bunun ortası var mı ya da ikisinden birini kabul etmek zorunda mıyız?

Günümüzde toplumların, özellikle de geri kalmış toplumların derin bir belirsizlik içinde oldukları herkes tarafından görülmektedir. İnsanlar, günden güne artan işsizlik, açlık, sefalet, şiddet, çocuklarının geleceklerine ve güvenliklerine yönelik kaygı, eğitimsizlik, mutsuzluk ve neşesizlik, ezilmişlik, horlanmışlık, aşağılanmışlık, çaresizlik, bitkinlik ve motivasyon eksikliği içinde çırpınmaktadırlar.

18. ve 19. yüzyılda, Amerika ve Avrupa’daki siyasal ve sanayi devrimleri, insanlara özgürlük, fırsat eşitliği, mutlu olma hakkı, bilim, aydınlanma ve refah vaadetmişti. Bu vaatlerin bir kısmı sadece elit ve varlıklı kesimlerler için, o da Afrika’nın, Asya’nın ve Latin Amerika ülkelerinin doğal ve nitelikli insan kaynaklarının sömürülmesi sayesinde gerçekleşti. Dünyanın geri kalanı açısından bu vaatler tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bugün bile gelişmiş kapitalist ülkelerde kısmen refah var ama yaşam enerjisi ve neşesi yok. Teknoloji var ama özgür bilim yok. Bilgi var ama ezilen ve kenarlara itilenleri sarsacak aydınlanma yok. Özgürlük var, ama düşünceleri ifade edecek mecra yok. Hayal kırıklığı, aldatılma duygusu ve güdülme ise had safhada.

Yoksul ve ezilen ülkelerdeyse ne refah ne gelecek umudu ne de özgürlük var. Dolayısıyla günlük ekmek peşinde koşan sıradan insanın kendi kaderini kendi eline alması da mümkün olamıyor. Toplumlar arayış içinde, çılgın bir çağlayanda sürüklenircesine oradan oraya savrulup durmaktadırlar.

Bir zamanlar emekçiler ve ezilen halklar için bir umut olan sosyalizm ise bugün, o bir zamanlar ortaya koyduğu parlaklığından çok şey kaybetti. Düşünsel kabızlık ve farklı fikirleri zenginlik olarak görememe tavrı, her şeyin önünü tıkadı.

Dolayısıyla kapitalizmin krizine ve gelecek belirsizliğine ilişkin dinler ve birbirinin gözünü oymaktan çekinmeyen inanç sistemleri, yeniden sahne almaktadırlar. İnanç sistemleri insanlara, günümüzdeki kaos ortamı yerine yaşam çerçevesi sınırlanmış tarikat ve cemaatleri, yine umutsuz belirsizlikler yerine de en azından öbür dünyada düşlenen hayaller sunmaktadırlar.

Bu durumda günlük hayat içinde çırpınan inançlı insanları inançlarından dolayı suçlamanın ne faydası var?

Ancak insanların masumane duyguları ve beklenti içeren inançlarını, kendi sömürü çarklarının ve baskı mekanizmalarının aracı yapan iktidarları, müritlerini bilgisizlik ve cehalet içinde tutan tarikat ve cemaat şeyhlerini hedef almadan ve onların ikiyüzlüklerine alet ettikleri inançlarını deşifre etmeden de hiçbir şey başarılamaz.

O halde kolları sıvamalı ve insanlara siyasi ve toplumsal açıdan vicdan ve ifade özgürlüğü, ekonomik açıdan refah, kültürel açıdan gelişme, aydınlanma ve mutluluk vaadeden programlar üzerinde çalışmalıyız.

Sağlıklı toplumlar kurabilmek için üç cehaletle mücadeleyi esas alan felsefi perspektifler edinmeliyiz.

Bu cehalet türleri şunlardır:

1. Kökeninde kapitalizmin sömürü ilişkilerinin bulunduğu ve artık dünyayı yaşanmaz hale getiren “satın al, kullan ve at” hastalığını, ekonomik ve toplumsal gelişmenin anahtarı sayan küresel cehalet.

2. Toplumlardan, kültürel zenginliğin önemli unsurlarından olan “ötekini” dışlayan etnikçilik, ırkçılık ve dincilikten kaynaklanan toplumsal cehalet.

3. Bilgisizlikten, gerilikten, alışkanlık ve geleneksel bağnazlıktan kaynaklı şiddetin temelini oluşturan kültürel cehalet.

Comments (0)

  • Kamil Gündüzsays:

    Şubat 20, 2023 at 2:40 am

    Sevgili üstadım Dünyada 15 milyar insana yetecek kadar gıda ve enerji üretilmekte ama dünyada 3 milyar insan yeteri kadar beslenememekte maalesef dünyada ekonomi üretim düzeni böyle kurulmuş sen ağa ben ağa ineği kim sağa demişler. Düzen böyle kurulmasa kimse fabrikada gece mesaisine gitmez gece fabrikada kimse bekçilik yapmaz diye düşünmüşler. Ha ben bu sistemi savunmuyorum bu sistem adı işcilik konulmuş modern kölelik düzeni nasıl savunabilirim. Bu sistemi kim savunuyor efendisi olmazsa ne yapacağını bilmeyen köleler. Gönüllü cahillik gönüllü kölelik var ve bu köleler bu düzeni hayatları pahasına savunuyorlar. Bu kölelere efendileri olmadığı taktirde daha iyi olacağı anlatılmalı ama nasıl bilmiyorum.

    • Burak Mayadağsays:

      Haziran 2, 2023 at 6:29 am

      Kamil Bey Maalesef yanlış düşünüyorsunuz tüketim çılgınlığı üretimi geçmiş ve enerji krizlerine sebeb vermekte şuan ve enerji üretimi hep artmaktadır diye bir söylem yok şuan dahada gerileme var bunları dahada incelemenizi tavsiye ederim,hani sizin abartalı deyiminizle cevap verelim diyelim 15 milyar olunması halinde bir o kadar sorunlarıda getirecektir nihayetinde bu konuyla ilgilenen ünlü teknokratlardan biri dennis meadowsdur. Ariyetten politik olarak ise Super emperyalizmi de incelemenizide tavsiye ederim.Gıda ve kaynak kıtlıgı kirlilik , ve sosyal medyanın bile tiktoktur şudur budur gibi şeylerin getirdiği ayrı sorunları bile vardır.Yani sadece kapitalizm bunu yapıyor demek doğru değildir bir yerde.

  • Serdengeçti Ecelfesays:

    Ağustos 20, 2023 at 5:11 am

    Çâreler:
    1- Bilimi dîn gibi görmekten vazgeç.
    2- Aşağılık kompleksini bırak.
    3- Taklîdciliği terket, özün ol.
    4- İyi düşün: Ölüm n’için var, hiç ölmeseydik ne olurdu, ölüm olmasaydı doğum olur muydu, ölümden ötesi yoksa doğmanın veyâ dünyâya bir çocuk getirmenin ne gereği var?..

  • Serdengeçti Ecelfesays:

    Ağustos 21, 2023 at 1:10 am

    Çâreler:
    1- Bilimi dîn gibi görmekten vazgeç.
    2- Aşağılık kompleksini bırak.
    3- Taklîdciliği terket, özün ol.
    4- İyi düşün: Ölüm n’için var, hiç ölmeseydik ne olurdu, ölüm olmasaydı doğum olur muydu, ölümden ötesi yoksa doğmanın veyâ dünyâya bir çocuk getirmenin ne gereği var?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir