
Felsefe aslında nedir?
Felsefenin en önemli ilkelerinin başında sorgulamak ve akla başvurmak gelir.
Sorgulamak ise, bir konu veya olgu hakkında, şüphe duymak, sorular sormak ve hakkında araştırma yapmaktır.
İnsanın bunu yapmaktaki, yani felsefeye başvurmasındaki amacı, konu ve karşımıza çıkan olgular hakkında daha derin bir kavrayışa sahip olmaktır.
Sorgulama, en başta insanın belli bir şeyden şüphe duymasıyla ya da bir şey hakkındaki bildikleriyle, onun gerçek hayattaki görünümü arasında bir çelişkinin olduğunu fark etmesiyle başlar. Bu, aynı zamanda o şey hakkında gerçek bilgiye ulaşma, elde edilen bilgileri analiz etme ve söz konusu bilgiyi, zihinsel süreçten geçirerek senteze varmaktır. Tabii insan bunu yaparken, birbirinden farklı ve hatta birbirine karşıt bilgi kaynaklarından ve bakış açılarından yararlanmayı ve o konu hakkında daha kapsamlı bir anlayışa ulaşmayı da ihmal etmemelidir.
Bu süreçte, farklı bakış açılarından faydalanmak ve elde edilen bilginin doğru olup olmadığını anlamak için de onu başka verilerle karşılaştırmak gerekir ki bu da sonuçta eleştirel bir bakış açısıyla mümkündür.
Felsefi bakış bize ne kazandırır?
Sorgulama sürecinin esas amacı ise, hem daha kapsamlı bir kavrayışa ulaşmak hem de herhangi bir konuda karar verirken daha bir bilinçli hareket etmektir.
Felsefenin vazgeçilmez yöntemlerinden olan sorgulama ve eleştirel düşünme, kuşkusuz bize ayrıca birçok beceri de kazandırabilir.
Örneğin bu sayede konulara ve sorunlara daha derinden bakmasını öğreniriz.
Düşüncelerimizi sistemleştirir, ifadelerimizi netleştiririz. Hatta hem argümanlarımızı bilimsel ve mantıksal yöntemle temellendirmeyi öğrenir hem de dilimizi netleştirerek yalınlaştırırız.
Bütün bunlar bize, hayatın her alanında çok yardımcı olacak felsefi tarz ve yöntemlerdir.
Yeniden seçimlere ve sorumuza dönersek.
Filozoflar seçimde oy kullanırken nasıl hareket ederdi?
Filozoflar, seçimlerde oy kullanırken, en başta, başkasının aklına uymadan veya başkasının güdümüne girmeden, kendi özgür iradesi ile ve aydınlanmış bir yurttaşlar olarak karar verir ve oylarını da ona göre verirlerdi.
Seçimlerde oy verme işlemi, sonuçta her yurttaş açısından belli bir çıkar beklentisine göre şekillenir.
Aydınlanmış yurttaşlık bilinci nedir?
Peki bizim çıkarımız ne olabilir?
Ya da özgür iradeye sahip, aydınlanmış bir yurttaş, hangi çıkarları gözeterek ve hangi ilkelere dayanarak oy verirdi?
Özgür iradenin kullanılması, en başta aydınlanmış olmayı gerektirir. Aydınlanmaksa, sadece herhangi bir konu hakkında bilgi sahibi olmak değildir, aynı zamanda başkasının aklına başvurmadan, kendi özgür iradesiyle karar verme yetisine sahip olmak ve hatta buna cesaret etmektir.
Filozof Kant da Aydınlanmayı üç aşağı beş yukarı böyle tarif etmekteydi.
Aydınlanmak, bir konu hakkında en başta şüphe duymak ve sorgulamak, sonra da akla başvurmaktır. Hatta daha da ileri giderecek, kesin imanı şart koşan din ve inanç sistemlerine eleştirel yaklaşmak, bunu yaparken bağnazlıktan uzak durmak ve özgür tavır almaktır. Aydınlanmak, en başta insanın özgür hareket etmeye cesaret etmesidir.
Ancak cesaret, dışarıya karşı racon kesmek veya gösteriş de bulunmak değildir, aksine zihinsel çabaya başvurmak, bilgiyle donanmak, irade ortaya koymak ve bilinçle hareket etmektir.
Toplumsal bilinç nedir?
Bilinç, özellikle de aydınlanmış yurttaşlık bilinci, bireyin topluma karşı sorumluluk hissetmesi, toplumsal değer ve kuralları anlaması ve aktif bir şekilde toplumsal hayata katılma cesareti göstermesidir.
Yani bedavadan ne Aydınlanma, ne özgürlük ne de özgür irade elde edilebilir.
İnsan toplumsal bir varlıktır, yani ancak toplumsal bir örgütlenme içinde kendini var edebilir. Bu yüzden yurttaşlık bilinci, insanın topluma karşı sorumluluğunu kavraması, hatta kendi bireysel çıkarını değil, toplumun genel çıkarlarını gözetmesidir. Aydınlanmış bilinç, yurttaşın sosyal, siyasal ve ekonomik hayata aktif olarak katılmasını, bu arada beceri ve yeteneklerini geliştirmesini ve sonra da topluma yetenek ve imkanları ölçüsünde katkıda bulunmasını sağlar.
Tebaa kültürü nedir?
Aydınlanmış yurttaşlık bilinci, aynı zamanda laik ve demokratik bir toplumda, diğer yurttaşların hak ve özgürlüklerine saygı göstermek, kültürel farklılıklara hoşgörüyle yaklaşmak ve çoğunluktan farklı olan kültürel çevrelerin toplumda bir ayrışmanın değil, canlı bir organizma olmanın vazgeçilmezi olduğunu bilmektir.
Yurttaşlık bilinci, laikliği benimsemiş bilinçtir demiştik.
Peki neden?
Laiklik bilinci, herhangi bir tarikata, dini grup ve cemaate bağlanmadan, onların kul, köle ve müriti olmadan toplumsal hayatını sürdürmesi demektir.
Yurttaşlık bilinci, tebaa kültürünü reddetmektir.
İnsanın doğadan kaynaklanan vazgeçilmez haklarının ve toplumsal bir varlık olması nedeniyle de sorumluluklarının olduğunu bilmektir. Yurttaşlık kültürü, tebaa kültürünün zıddıdır.
Tebaa kültürü, insanlara sosyal hayatta edilgen ve mürit olma anlayışını dayattığı için geri bir kültürdür. Çünkü o kültür, bilimsel açıdan doğrulanmış bilgiyi değil inançların kanıtlanmamış bilgisini, gelenek ve alışkanlıklardan gelen biat ve boyun eğme kültürünü rehber edinir.
Tebaa kültürü, insanların doğal haklarının üstüne hükümdarın, tarikat şeyhinin ve cemaat hocasının haklarını ve egemenliğini yerleştirerek insanları adeta insanlıktan çıkarır. Mürit, sosyalleşen insan değil, sürüleşen insandır.
Tebaa kültürü, insanların ahlaki ilkelerini dini inançlara bağlar, toplumları yurttaşlık bilincinden koparıp, onları yeniden Ortaçağ ilişkilerine mahkum eder.
Özgür iradeye sahip olmayıp mürit kültürünü benimseyen dindarın, ortaya koyduğu eylemlerinin hiçbir ahlaki değeri de olamaz. Çünkü onun ahlaki değerleri, kendi özgür iradesi ve aklı yürütmesiyle oluşturulmamış, onlar kendisine yukarıdan veya başkası tarafından telkin edilmiştir. Bu yüzden onun davranışları ve ahlak anlayışları, aldatılma ve takiyye üzerine bina edilmiştir.
Gerçek ahlaki değerlar ancak, aydınlanmış ve özgür iradeye sahip yurttaşlar tarafından benimsenip uygulanabilir.
Peki seçimler ne için var?
Seçim, sonuçta seçenekler arasında bir tercihte bulunmaktır. Her insan sonuçta seçerken bir tercihte bulunur, fakat aydınlanmış insanın seçim ve tercihi hep bilinçli olacaktır. Çünkü aydınlanmış insan önce sorgular ve akla başvurur sonra da eylemlerinin geleceğe etkisini düşünür.
Aydınlanmış insan, televizyon kanalları, afişler ve sosyal medya üzerinden döne döne gösterilen, adeta gözüne sokulan seçenekleri, tercih etmez veya başka bir seçenek yokmuş gibi zorla dayatılan tek bir seçeneğe teslim olmaz.
Tarihte seçimlerin ilk kez, MÖ 5. Yüzyılda Demokrasiyle yönetildiği düşünülen Atina’da yapıldığı konusunda bilgilere sahibiz.
Tabii, Atina Demokrasi’si derken de herkesin eşit ve özgür olduğunu anlamamalıyız. Demokrasi terimi Yunancadan gelir ve “halk yönetimi” veya “halkçı yönetim” demektir. Fakat o günkü Atina da herkes özgür ve eşit değildi. Yurttaşlık görevlerinden uzak tutulan ve insan yerine konmayan yüz binlerce köle vardı, nüfusun yarısını oluşturan ve buna rağmen ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlar vardı ve Atina’nın yurttaşları olmayan ve dolayısıyla seçimlere katılma hakkı olmayan yazar, düşünür ve filozoflar da vardı.
Tabii o dönemde, bugünkü gibi seçim sandıkları, oy pusulaları, aday ve seçmen listeleri de yoktu. Ayda dört kez olmak üzere bütün yurttaşlar agorada toplanır ve gündemdeki sorunlara ilişkin ellerini kaldırarak tercihte bulunurlardı.
Yüzyıllar içinde hem felsefi anlamda yurttaşlık bilinci hem de siyasi bakımdan seçimlerin muhtevası değişti.
Çok eskiden birçok kavim, yönetim organlarını “şûra” denen danışma meclislerinde seçerdi. Toplum açısından hayati olan kararları da seçilmiş yönetim organları verirdi.
Kuşkusuz bu yöntem de demokratik değildi fakat en azından toplumun ezici çoğunluğu barışta ve savaşta eşitti.
Yüzyıllar içinde yurttaşlık bilinci, aydınlanmış insanın bilinci olurken, eşitlik ve özgürlük kavramları da oldukça geniş ve sağlam bir temele oturan bir anlam kazandı.
İlk modern özgür yurttaşlık tanımını büyük Fransız filozofu J. J. Rousseau’ya borçluyuz.
O, Toplum Sözleşmesi adlı kitabında şöyle diyordu:
“İnsanlar her yerde özgür doğar, fakat toplumlar onları zincire vurur…
İnsanın özgürlüğünden vazgeçmesi, onun insanlığından vazgeçmesidir. Dolayısıyla insan haklarından ve hatta topluma karşı sorumluluklarından da vazgeçmesidir. Bu durumda özgürlüğü olmayanın cezai sorumluluğu da olmayacaktır.”
Görüldüğü gibi insanın özgür olmasıyla, aydınlanmış insan olması bir yönüyle aynı şeydir.
Şimdi ülkemizdeki seçimlere gelirsek:
14 Mayıs’ta herkes bir yurttaş olarak siyasi bir tercihte bulunacaktır.
Aslında Türk toplumu bu seçimle, ülkesinin geleceği hakkında kesin bir tercihte bulunacaktır. Ya, bugüne kadar olduğu gibi “tek adamla yönetilen ve herkesin tebaa olarak görüldüğü bir Ortaçağ zihniyetine” geri düşeceğiz ya da geleceğimizi bizzat bizim belirlediğimiz ve siyasal seçeneklerin de yeniden çoğaldığı nispeten daha demokratik bir düzene geçeceğiz.
Kazanma şansı olan büyük partilerin, ülkemizin bağımsızlığını, yurttaşlarımızın özgürlüğünü ve toplumsal sınıf ve çevrelerin hak eşitliğini, kısacası demokrasiyi getireceklerini ileri sürmüyorum fakat kanımca başka seçeneklerin ortaya çıkabilmesi için önce tek adam rejiminin değişmesi yönünde oy kullanmalıyız.
Oy verirken 15 Mayıs’ta hayatın devam edeceğini düşünerek oy vermeli ve tercihte bulunmalıyız.
Geçenlerde sosyal medyada “Değişim İstiyorum” demiş ve bunu da şöyle ifade etmiştim.
“Değişim istiyorum:
Çünkü böylece Erdoğan’ın adam kayırmacılığından, yalanlarından ve dini istismar etmesinden kurtulacağız.
Değişim istiyorum,
Çünkü Cübbeli ve benzeri hoca ve imamların halkı cahilleştirmelerinden kurtulacağız.
Değişim istiyorum,
Çünkü emekçiler olarak yeniden grev hakkına kavuşacak, dar gelirliler olarak açlığa mahkum edilmeyeceğiz.
Değişim istiyorum,
Çünkü şiddete uğrayan kadınlar olarak yeniden umutla dolacak ve gözlerini yurtdışına çevirmiş olan akademisyenler, doktorlar, mühendisler ve gençler olarak ülkemizde kalacağız.
Değişim istiyorum,
Çünkü haysiyetli yurttaş olma bilinci, eğitimde yeniden baş köşeye alınacak. Çünkü felsefe, çok daha fazla insanın merak ettiği bir düşünsel alan olacaktır.”
Kitap önerisi
Bu konuya açıklık getiren iki kitap önermek istiyorum: Bunlardan biri J. J. Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” adlı klasikleşmiş kitabıdır.
İkincisi ise, benim kaleme aldığım; başta Rousseau olmak üzere, Aydınlanma filozoflarının yaşadığı dönemin koşullarını inceleyen, onların hayatlarına ve tezlerine ilişkin bilgi veren ve ayrıca onların temel eserlerinden bölümler içeren Dünyayı Değiştiren Düşünürler c.3’ü öneriyorum.
Comments (0)
Raife Karataşsays:
Mayıs 9, 2023 at 10:23 amİki yaşındakilere anlatır gibi berrak olan ve noktası virgülünden her kelimesine yürekten katıldığım yazınız için saygılarımı sunuyorum.
Sadık USTAsays:
Mayıs 9, 2023 at 6:15 pmçok teşekkür ederim Raife Hanım