Özdemir İnce
Cumhuriyet, 25 Aralık 2018 Salı
Karl Marx, “Filozoflar dünyayı yalnızca yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir” der ve siyaset dünyasında akan sular durur. Ama Marx’tan önceki ve çağdaşı filozoflar dünyayı yorumlamasalardı, “dünyayı değiştirmek” ihtiyacı Sakallı’nın aklına gelir miydi? Felsefesiz eylem kuru gürültüdür. Dünyayı yorumlayan filozoflar, amacı ve hedefi de gösterirler ama “komutan” değildirler. Marx, Kapital’de, Komünist Manifesto’da, Fransa’da Sınıf Mücadeleri’nde yorumu aşıp yol gösterirken de filozoftur. “Filozoflar dünyayı yalnızca yorumlamışlardır” derken kendisini de eleştirmiştir. “Oysa sorun onu değiştirmektir” derken de filozoftur.
***
Sadık Usta, “Peki ne yapılmış, ne
yapmışlar” sorusunun cevabını “Dünyayı Değiştiren
Düşünürler” (Kafka Yayınları) dizisinde (4 kitap) arıyor.
[17. yüzyılla birlikte bilim adamları, yüzyıllardır özgür düşünceyi yasaklayan
skolastik felsefeye meydan okuyorlardı ama attıkları adımlarla, henüz sistemin
bütününü sorgulayamıyorlardı, çünkü ellerinde doğanın gizemini çözecek bilimsel
veriler, olayların nedenini ortaya koyacak mantıklı kanıtlar ve en önemlisi de
keşifleri kolaylaştıracak devrimci metot ve araçlar yoktu. Dolayısıyla bu
durum, geçmişi sıkı bir eleştiriye tabi tutarak aşmayı sınırlıyordu.]
***
[İnsanın en büyük handikaplarından biri, gelişmeleri sadece büyük dehaların (felsefe ve siyaset, bilim, kültür ve sanat insanları) zihinsel beceri ve buluşlarına indirgeyen dar görüşlülüğe ve anakronik (zamanı şaşırmış) bir anlayışa sahip olmasıdır. Çoğunlukla zannedilir ki insanlık, büyük dehalar yeterince ileriyi göremedikleri için çok daha ileriye gidememiştir. Bu sorunlu anlayış, kendisini en çok siyaset alanında göstermektedir. Halbuki büyük dehalar da günlük hayatta kullandığımız araçlar gibi belli bazı toplumsal koşulların ürünleridir. Nasıl ki bir aracın ortaya çıkması için önce ona olan ihtiyacın ortaya çıkması gerekiyorsa, büyük dehaların, teorisyenlerin, filozofların ve bilim insanlarının ortaya çıkması da belli bazı koşullara bağlıdır. (…)]
***
[Kapitalizmin gelişmekte olduğu
tarihsel momentte, Amerika’nın keşfi, yeni deniz yollarının (Afrika’nın
güneyden aşılması) bulunması, Asya’nın ve Pasifik’in derinliklerine uzanarak
elde edilen yeni pazarlar, Avrupa’nın merkezinde kurulan yeni dağıtım
merkezleri ve ticaret kentleri, yükselmekte olan burjuva sınıfına hem yeni bir
ufuk kazandırmış, hem de yeni olanaklar sunmuştu.
Akdeniz’in öneminin azalması, Avrupa’nın gelişmekte olan ülkelerine (İspanya,
Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere) yeni kapılar aralamış ve onların
sömürge edinme, fetihler gerçekleştirmelerine yol açmıştı. Sömürgelerle
birlikte rekabetin ve savaşların çapı da bir kat daha artmıştı.
Amerika’nın yağma edilen altın ve gümüşü, Çin ve Hindistan gibi devasa çapta
hammadde kaynak ve pazarları, Avrupa merkezli ticaret burjuvazinin artan gücüne
yeni bir güç daha katmıştı.]
***
“Henüz çatal ve kaşığa ihtiyaç duyulmayan ilkel yaşam koşullarında bunların icat edilmesini istemek beyhudece bir beklenti olurdu. Nasıl ki 1900’lerin başında bilgisayar, internet, online satış şirketleri olamıyorsa, büyük dehalar da tarihin ihtiyaç duyduğu ilkeleri, teorileri ve kılavuzları ancak toplumlar onlara ihtiyaç duyduklarında ortaya atabiliyorlardı. Bu yüzden her gelişmeyi, teoriyi, felsefi ilkeyi zamanın koşulları içindeki yeri ve anlamı çerçevesinde değerlendirmek gerekir.”
***
Ben ne diyordum? İnsanların ihtiyaçları hep vardır ama bilinçlendikleri zaman solu ve sosyalizmi arayıp bulacaktır. Tıpkı kalemi, diş fırçasını, tekeri, uzay mekiğini buldukları gibi.