İnsan Neden Mitoloji Üretti?
Kasım 15, 2023
Gizem ve İnanç!
Kasım 15, 2023

Peygamberler vahiy aldı mı?

İnsanlık tarihinde, binlerce yıldır herhangi bir tanrıdan ya da herhangi ilahi bir güçten vahiy aldığını ileri süren çok sayıda insan ortaya çıkmıştır. Vahiy fenomeninin izi, mağara resimlerinin ortaya çıktığı 45 bin yıl öncesine kadar sürülebilir. Mağara resimlerini yapan şamanlar, insanlık tarihinde ilk kez sözün yerine simge kullanarak ruhlarla ilişki kurduklarını ilan etmişlerdi.

Binlerce yıldır, şamanlar, kahinler, kabile şefleri, bilgeler, peygamberler, filozoflar ve medyumlar, ilahi güçlerle ilişkiye geçtiklerini, ruhlarla buluştuklarını, onlardan topluma aktarılmak üzere vahiy aldıklarını ileri sürmüşlerdir. Bununla da milyonlarca (günümüzde milyarlarca) insanların güvenini kazanmışlardır.

Peki bu şahıslar gerçekten vahiy mi aldı? Onlar ilahi güçlerle, evrensel enerjiyle veya ruhlarla ilişkiye mi geçiyorlardı?

Çok uzun açıklama gerektiren bu soruna şimdilik kısa yanıtlar verelim. Derin bir inceleme gerektiren bu konunun uzun versiyonu başka bir zamana…

Bazı şeyleri birbirinden ayırmamız lazım. Vahiy aldığını söyleyen şahısların gerçekten doğruyu söyleyip söylemediklerini tespit etmek mümkün değildir. Sonuçta bu bir inançtır ve bir insanın söylediklerine kesin güven meselesidir. Bana sorarsanız bunların bazılarının söylediklerinde samimi, bazılarınınsa açıktan şarlatan olduğunu söyleyebilirim. Önemli olan bu şahısların tarihte ve toplumda oynadıkları rollerdir.

Peki bir kişi, toplumda olumlu bir rol oynadı diye onun vahiy aldığına ilişkin verdiği bilgileri samimi bulabilir miyiz? Bu da bir inanç meselesidir. Fakat vahiy aldığını ileri süren şahısların o anda içinde bulundukları koşulları gözden geçirdiğimizde hep bir şey dikkat çekmektedir: vecd hali.

Aslında vahiy fenomeni, sadece psikolojik veya nörolojik bir durum değildir, aynı zamanda toplumların hayatına doğrudan etkide bulunan sosyal ve siyasal bir durumdur. Her yeni inanç sistemi, aynı zamanda toplumların yeni bir tarzda örgütlenmesini düzenlemek için yaratılmıştır. Dinlerle birlikte bazı kavimlerin devlet kurmaları da bunu göstermektedir. Dinler ve inanç sistemleri toplumların hem eski iç çelişkilerini çözerler hem de yeni çelişkiler yaratarak, tarihin ilerlemesini sağlarlar. Yani çoğunlukla olumlu roller oynarlar. Fakat bugün olduğu gibi her olumlu şey, koşullar değiştiğinde olumsuz rol de oynayabilir.

Bazı insanlarda yoğun zihinsel ve bedensel etkinlikler, kısa bir zaman aralığında ortaya çıkan vecd durumunda normal koşullarda yaşanamayacak bir bilinç değişimine ya da bir başka ifadeyle tanrıyla karşılaşma, bedenin uçma, evrenle bir olma, aydınlanma veya zihindeki bir sorundan kaynaklanan bir çelişkinin çözümle sonuçlandığı duygusuna neden olmaktadır.

Meditasyon, namaz ve yoğun ibadet, günlerce süren açlık durumu, aşırı ateşlenme, ağır işkence, kendinden geçercesine yapılan dans, içli şarkıların söylendiği müzik etkinlikleri, semah dönme, ajitatif toplantılar ve buna benzer etkinliklerde anlık bilinç değişimine yol açtığı, insanın gerçekle hayal arasında gidip geldiği bilimsel araştırmalarda ortaya konmuştur.

Vahyin alındığı anlara ilişkin kayıtlara bakıldığında bu durum daha net anlaşılmaktadır. Yoğun inziva hayatı, günlerce süren oruç ve ibadet, karanlık odalarda veya karanlığa gömülmüş mağaralarda günlerce aç susuz kalma, bu insanların zihninde gerçeklikle-hayal arasındaki farkı ortadan kaldırmaktadır.

Biz insanlar, zihnimizde her an binlerce düşünce geçirir ve bunları sanki gerçekmiş gibi yaşarız. Normal koşullarda düşüncemizde yaşadıklarımızı eyleme dökmeyiz.

Beynin otokontrol sistemi, düşüncelerimizi pratiğe dökmemize izin vermez. Otokontrol sistemi arızalı olan, zihinlerinde yaşadıklarını gerçek sanan insanların durumlarını çevremizden görüyoruz. Bir koku, okuduğumuz bir cümle, bir ses, bir şarkının tınısı, bir dokunuş bizi alıp bambaşka dünyalara götürür ve hayalimizdeki düşünceleri gerçekmiş gibi yaşatır. Bir anda bedenimizin terlediğini, kan basıncımızın yukarı fırladığını, kalp atışlarımızın hızlandığını, nefesimizin kesildiğini hissederiz. Bazı insanlar böylesi anlarda kendinden geçip bayılabiliyor da. Olağan dışı nefes alıp verme esnasında aşırı oksijen tüketimi ve kanda ortaya çıkan kalsiyum eksikliği kendinden geçmelere, bayılmalara, vecd durumuna geçmeye yol açmaktadır. Bu anlarda insanın zihinsel yaratıcılığı en üst noktaya ulaşır. Bazı sanatçıların uyuşturucu almalarının nedeni de budur.

Okur yazar olmadığı gibi gözleri de görmeyen Homeros acaba İlyada destanını nasıl uydurdu? Yunan ilahiyatının kurucusu Hesiodos her öğrencinin dilinde olan o Yunan mitolojisini nasıl uydurdu? Homeros düzdüğü destanın ilahi bir ilham, Hesiodos da mitolojik söylencelerin tanrısal vahiy olduğunu ileri sürüyordu.

O halde bugün hala inanılan dinlerin ve inanç sistemlerinin nasıl ortaya çıktığını düşünebiliriz.

NOT: Bu yazıyı birkaç gün önce kaleme aldığım “İnsan Neden Mitoloji Üretti?” yazısından sonra okumanızı öneririm.

Sadık USTA
Sadık USTA
Eğer daha uzağı görebiliyorsam bunun nedeni; benden önceki devlerin omuzlarında durduğumdandır. / Isaac Newton

Bu konu başlığı ile ilgili düşüncelerinizi benimle ve diğer site ziyaretçileriyle paylaşmaktan çekinmeyin.

Araç çubuğuna atla