Yeni İnsan Nasıl Yaratılır? Toprak Uyanırsa 1

Yeni İnsan Nasıl Yaratılır?

1995 yılında Şevket Süreyya’nın Toprak Uyanırsa adlı romanı hakkındaki düşünceler…

Siyaset nasıl yapılmalı?

Bir köy imamının “milletin dirliği düzelmedikçe, milletin dirliğine el atmadan, hiç bir şey olmaz” sözleri, Ekmeksiz Köy’e atanan öğretmene de yol gösterici olur. Bu öğüt, öğretmenin şahsında tutkulu bir iradeye dönüşür. Bu irade, hem yeniyi kurmanın hem de eskiden arınmanın programı olur.

Toprak Uyanırsa bu irade ve programın dile geldiği eserdir…

Bir emekli öğretmenin yeniden “işe yaramak” için gittiği “Ekmeksiz Köy”deki anıları, bir anı-romanın ötesinde bir anlam ifade ediyor.

Bu, bir toplum projesidir. Ayrıca çok da güzel, gerçekçi ve olanaklı bir proje…

Keltepe Kâbusu…

Alışılmış ütopyalardan daha farklı bir kurguyla sunulan eser, bir anlamda Şevket Süreyya’nın ütopyası olarak da görülmelidir. Hem bizim kendi bilidiğimiz topraklarımızdır “Ekmeksiz Köy”. Hem de sorunları, sıkıntıları, aktörleri ve olanaklarıyla kapı komşumuzdur.

Eser Ekmeksiz Köy’ün, diğer adıyla Keltepe’nin dönüşüm romanıdır. Aklın, emeğin ve iradenin, bürokrasiye, uyuşukluluğa ve umutsuzluğa saldırının destanıdır. Daha başından itibaren okuru sürükleyen, insana umut aşılayan ve “hah işte böyle!” başarılabilir dedirten bir ütopya…

Hem olmayan, hem de olabilen…

Emekli olmuş, çevresinden kopmuş, somut bir işi olmayan emekli bir öğretmen, boşluğun verdiği bir çaresizlik içinde karısıyla bile sorunlar yaşar. Bu bir nevi bir insanın çöküş sürecidir. Kabustan kurtulabilmek için yeniden işine dönüş yapan öğretmen, adeta sürgün edilir gibi gönderilir, “Keltepe”ye.

Yol yok, okul yok, ekmek de yok “Ekmeksiz Köy”de. En önemlisi, köyde okutacağı insan da yoktur. Okula öğrenci yerine pencereleri tahtalarla kaplanarak, davarlar tıkıştırılmış.

Sulak Sakarya ovası, olmuş sivrisinek pazarı. Sıtmabükü’dür burasıdır. Neredeyse burada her iki çocuktan biri sıtmaya yenik düşerek ölmektedir.

Zamanın Frigya uygarlığıyla birlikte şarabın ve üzümün bolluğu da tarihe karışmış. Üzüm yok ki tadı olsun. Çünkü dağlar ve ovalar çoraklaştırılmıştır. Eski Türkmen boylarına mensuptur Keltepeliler. Orta Asya’dan dalga dalga Anadolu’ya akın etmişti bu özgürlüğüne düşkün, coşku dolu, çalışkan Türkmen köylüleri. Şimdi ise miskin, kendine güvensiz ve doğa karşısında çaresizdir. Doğanın zorlukları karşısında donmuş ve katılaşmış suretler ve huylar edinmişlerdir.

“Dirliğe El Atmadıkça…”

Ne yapılabilir burada, bu malzeme ve bu olanaklarla?

Bırakalım köyün diğer sorunlarına eğilmeyi, çocukları eğitmek için bile sihirbaz olmak gerekir Keltepe’de. Bir labirenttir burası. Sorunlar yumağıdır Keltepe. Öğretmene çıkış yolunu bir sohbet anında eski bir köy imamı gösterir. “Köyü yazarsın. Mektebi de açarsın. Ama sen bana bak, efendi: Köyün dirliğine el atmadıkça, Keltepe’ye mektep değil ya, darülfünun açsan nafile. Sen köyün dirliğine el at oğlum, köyün dirliğine bak…” Bu sözler öğretmenin de yol göstericisi olur tüm Keltepe yaşamında….

Romanda betimlenen Keltepe, Polatlı’ya yakın, Sakarya ovasında bir yerdedir. Yüz civarında aile barındırmaktadır köy. Köylü yok denecek bir ürünle geçinip gitmektedir. Acı ve ölümlerle tadar yaşamı.

Köyün evleri yere gömülüdür, sanki yer yutmaktadır, günden güne. Yolları topraktır. Ancak kağnı sesleri işitilir bu diyarlarda…

Yüzyıllar öncesinin ormanlığı kesile kesile üstsüzdür dağlar. Kelimenin gerçek anlamında Kel Tepedir burası. Sakarya ovasını sulayan dereler, çaylar ve ırmaklar da küsmüştür sanki. İçin için ağlamaktadır su kaynakları ve vermezler dışarı suyunu. Bereketli ırmaklar diplere çekilerek yerlerini sivrisinek üreten bir bataklığa terketmişlerdir.

O da halkı sıtmayla kırıp geçirmektedir. Sular kurumuş, meralar çorak, verimli topraklar ise kopup gitmiştir adeta…

Halk yenik düşmüştür doğaya. Bunalmış, kendi içine kapanmış ve tükenişi kabüllenmiştir. Esaret ruhunu yeniden ve yeniden aşılar halk genç nesillere.

Bir zamanlar Frigya uygarlığının merkezi olan bu diyar, bir antik kent gibi içine çökmüştür.

Esaretten Umuda…

Tüm bu olumsuzluklara rağmen malezemesi iyidir, mayası sağlamdır, Keltepe’nin.

Suyu var, ama kaybolmuştur…

Toprağı var, ama uyandırılmamıştır…

Köylü var, ama eğitilmemiştir…

İnsan var, ama umudu yeşertilmemiştir…

Dağı var, ama teraslanıp, bağlandırılmamıştır…

Merası var, ama neşelendirilmemiştir…

Hükümeti var, ama bürokrasiye gömülmüştür…

Vekil ve yönetici var, ama buraya dikkati çekilmemiştir…

Muhtarı, imamı, Sarı Çavuşu, Hafızı, donatımcı Ayhan’ı, tarımcı Mustafa Ağa’sı, İsfendiyar bey’i, Nurullah Öncü’sü, Polatlı Kaymakamı, Polatlı’nın alay komutanı, sığırtmaç Musa’sı, Süleyman Işık ve eşi, küçük Semra’sı ve Ankara’nın öğretim görevlileri ve hatta politikacısı var, ama bunların yetenekleri bir amaç ve umut için birleştirilmemiştir…

İşte bir emekli öğretmen toprağı uyandırır… İşe girişir ve bir örnek köy, toplum, ülke ve ulus yaratır, Keltepe’nin şahsında.

Bir anlamda derinlemesine bir ders içerir, Toprak Uyanırsa.

Yılgın bir öğretmen de kendini bulur, hem teşkilatçı, hem pedagog, hem propagandist ve hem de yılmaz bir işçi oluverir Keltepe’de.

Sorunlar yumağını çözerken, yüzünü tarihe döner, manevi değerlere sarılarak, başlar işe öğretmen emeklisi. Keltepe’nin tarihini araştırır bulur derinliklerinde ve bataklığında.

Bir Frigya uygarlığının merkezidir geçmişte burası…

Bu ova, Büyük İskender’in Gordion düğümünü keserek, Asya’ya açıldığı kapıdır…

Halk kendi sorunlarına sahip çıksın ve ayağa kalksın diye tarihten ve mitolojiden bulur çıkarır ilhamını emekli öğretmen. Frigya kralı Gordias’un çalışkanlığını örnek alır kendine.

Motive eder halkı… Umut aşılar… Adım adım gösterir yolu, ikna ede ede, halkı. Sabırla dokur halkın özgüvenini. Halkta soylu bir maya keşfeder.

Açlığa, çoraklığa, bataklığa ve sahipsizliğe rağmen toprağını bırakmayan, ona yapışan, yenilen, fakat geri çekilmeyen bir savaşçılar alayıdır bir bakıma, Keltepe köylüsü.

Önce malzemeyi tanır, etrafı gezer, köyün olanaklarını ve sorunlarının kaynağını keşfeder.

Örnek bir köy kurulmalıdır buraya cıvıl cıvıl; bağı, bahçesi olan, sulak toprakları kabaran, dağlarında fidelerin yeşerdiği ve yağmuru bol olan; öğrencisinin kademe kedeme eğitildiği, erkek kadın, yaşlı genç ve çocuk çatışmasının olmadığı, herkesin saygı ve sevgi gördüğü; halkın korkmadığı sevimli, çalışkan ve iyiliksever bir muhtarı olan; askeri, ordu malı ve alayıyla köylünün ve halkın hizmetinde; korkulmayan, güler yüzlü ve yardıma hazır halkıyla kaynaşmış bir ordusu olan; gözeneklerinden suların fışkırdığı, bahçelerinde bostanların göğerdiği, hayvanı, eti ve sütü bol bol satılan; düzgün, kullanışlı ve planlı yapılaşması olan, doğayla iç içe bir mimarisi olan; eli para görmüş, gözü ve gönlü tok bir efendi köylüsü olan; ülke ekonomisine katkıda bulunan ve bununla gurur duyan; kendisini bir toplumun, ülkenin ve uygarlığın parçası sayan; köyün geçmişiyle ilgili, Frigya, Roma ve diğer uygarlıkların mazisini bilen, kalıntılarına kutsallık atfeden ve buna layık olmak için daha fazla üreten; memurun halkı hor görmediği, devletin kendi olanaklarını, yasalarını, kurallarını ve memurlarını halkın hizmetine koşan, köylüyü hor görmeyen, onu bürokrasinin çarkı içinde boğmayan, itip kakmayan bir köylü-devlet ilişkisinin sarmaladığı; memurun memuru kıskanmadığı, birinin yaptığını diğerinin bozmadığı, hemşericiliğin, kayırmacılığın ve ayak kaydırmacanın olmadığı bir memur–memur ilişkisinden faydalanan; köylünün imama sahip çıktığı, imamın köylüyü yobazlaştırmadığı, devletin ve imamın çatışmadığı, imamın halkı aydınlaştırdığı; devletin değil, halkın inşa ettiği, sahiplendiği, çocukların sevinçle gittiği, oyunun, merakın ve bilginin kaynaştığı bir eğitim müfredatına sahip okulun olduğu; tarımın, hayvancılığın kat be kat büyüdüğü, insanların sürekli eğitildiği, kıskançlığın olmadığı, imecenin başköşeye yazıldığı aydınlık ve nur yüzlü kadın, erkek ve çocuğu olan.

Kökene Dönüş…

Bunun için kolları sıvar emekli bir öğretmen. Önce köyün vazgeçilmezlerinden başlar işe. Büyük bir saygınlığa sahip imamı kazanır önce, ardından muhtarı ve diğerlerini. Sabırla kavratır köyün sorunlarını ve olanaklarını. Yarılmalıdır önce etrafa sıtma yayan bataklığın karnı. Deşilmelidir irin. Hem bataklık kurutulmalı, hem de sıtma üreten suyun, toprağı sulaması sağlanmalıdır. Doğanın yasalarına hükmetmelidir insan…

Polatlı’nın çarşısı ve eşrafı, alay komutanı, Ziraat Bankası yetkilileri, şeker fabrikası yöneticileri, tarım il müdürlüğü memurları, eğitim müdürlüğü adım adım, sabırla ikna edile edile kazanılır. Ardından akar devletin olanakları birer birer.

Ziraat Bankası’nın halk için, köylü için kurulduğu keşfedilir. Krediler açılır köylüye.

Köyü kalkındırması için kurulan, ama gözden yiten Zirai Donatım Kurumları tohumluk verir, eğitmen verir, yöntem öğretir.

Bürokrasi, sihirli bir asayla yok olur. Devlet Malzeme Ofisi yük olmaktan çıkar. Araç ve gereciyle ve eğitmenleriyle, mühendisleriyle koşar Keltepe’nin yardımına…

KİT’ler yardımlaşır ve yarışır birbiriyle Keltepe’ye yardım etmek için. Kurumlar arası kıskançlıklar kalkar. Sürekli Keltepeli köylüler götürülür ve eğitilirler dersanelerde ve kurslarda. Eğitmenler seferber olur. Bir de ordunun askeri seferber olmuştur köy için. Tuğla ve zirai araçlar taşır askeri cemseler. Dünya sanki tersine dönmüştür. Daha düne kadar başka ülkelerin, Amerika’nın, Batı’nın araştırmalarını taklit eden üniversitenin bilim insanları Keltepe’nin sosyalleşmesini ve demografisini keşfederler. Kopya yerine, öz halkın sorunları ve durumu araştırma konusu yapılır bundan böyle.

Ardından plancılık keşfedilir. Keltepe örneğiyle planlaşmanın özellikleri ve önemi kavratılır, devlete. Tarım, endüstri, sağlık, eğitim, iskan, yeniden yerleşim, insan gücü vs. planlanır ve dalga dalga yayılır yurt sahtına. Parçalar çırpınmaz yoksunluktan ve çaresizlikten, bunun yerine bir kurumlar, olanaklar ve istekler ahengi oluşur, Keltepe’de. Uyumun coşku ve heyecanı duyulur tüm devlet kurumlarında. Devir dönmüş “alan devlet gitmiş veren devlet” gelmiştir. Korkulu vatandaş devlet ilişkisi gitmiş, halk kazanılarak, köylü de seferber edilmiştir.

İzleyen Değil Müdahale Eden Halk

Kurutulan bataklık parsel parsel ürüne gebe bırakır toprağı. Ardından dağlar teraslanır, fidanlarla donatılır ve yeşile bezenir doğa. Dağcılıkla birlikte bağcılık da gelişir Keltepe’de. Köylü birlikleri kurulur. Birim birim teşkilatlanır köylü. Köylünün eğitim merkezi haline getirilir kooperatifler. Yöneticilik, toplantı adabı, sorunları ele alma tarzı, çelişmeleri çözme sanatıyla konuşma ve dinlemesini de öğrenir köylü. Uyanır ve kendi geleceğini eline alır böylece. Sütçülük kooperatifi, hayvancılık, pancar, meyve-sebze kooperatifi, inşaat kooperatifi ve diğerleri. Köylünün üretime ve yaşama aktif katılımı özendirilir bu kooperatifleşmeyle. Sosyalleşme ve teşkilatlanma özellikleri bu araçla kazandırılır, köylüye. Devletçilik, köyce özümsenir.

Kooperatifleşmeyle, sosyal kurumlar kurulur. Bununla da ilişkiler yerleşik hale gelir, tıpkı aile, hukuk ve devlet gibi. Halk hem ilişkileri yaratır, hem ona uyum sağlar, hem de ona yeniden değişebileceği dinamizmi kazandırır.

Kimse işin dışında tutulmaz, herkes kendisinin, bu harekete geçen çarkın içindeki yerini ve önemini anlar. Halka mal edilmiş ve halkça benimsenmiş bir olayın hiç yorgunluk vermeden istek ve arzuyla yapıldığı kanıtlanır, Keltepe’de. Yapılacaklar köylüye mal ediliyor, ön safa çekiliyor. Her gelişme, önceden köylüye anlatılıyor ve proje için ikna ediliyor. Yukarıdan dayatma değil, ikna ile değişiyor köylü. Çünkü o gelişmeyi ve planı önceden biliyor, benimsiyor; faaliyete hem gücüyle hem de ruhuyla katılıyor.

Hayaller kanatlanıyor, Keltepe’de. Hatta olumsuzluklar da iradeyi kamçılıyor, tıpkı Kurtuluş Savaşındaki gibi.

Her işin ve kampanyanın bir de marşı bestelenir, “Biz Sakarya Çocukları” gibi…

Her şeyiyle yerli malıdır faaliyetler!..

Yalnız çocuklar değil, delikanlılar, genç kızlar ve hatta kenara itilmiş yaşlılar bile eğitilir. Kimine okuma yazma, kimine dikiş kursu, kimine tarımcılık ve hayvancılık, kimine de kooperatifçilik öğretilir.

Yeni İnsan Modeli…

Politeknik, yani insan ihtiyacına ve pratiğine yönelik eğitim tarzı esas alınır. Amaç yeni insan tipi yaratmaktır. İnsan kazanır, Keltepe okulu. İnsanı bunaltmaz, insanı dönüştürür. Köyün sorunlarından hareket eder ve çözüme yönelir. Köyün yaşamıyla çelişmez eğitim müfredatı. Köylü her tarafından sarılmış ve okulun kucağına çekilmiştir, Keltepe’de.

Eski köylü “öldürülür”. Herkesin biribirine saldırdığı, her gözü dönmüş delikanlının aklının başkasının karısında, kızında olduğu, babaların eşlerini ve çocuklarını dayaktan “geberttiği”, cinayete teşvik ettiği, kan davalarının güdüldüğü, gelinlerin saçlarından sürüklenerek dağa kaldırıldığı, muhtarın düzenbaz, ihtiyarların soyguncu, bakkalın hırsız, softanın ya yobaz, ya da sübyancı olduğu köy düzeni kaldırılır ortadan.

Romanlarda kaba, cahil ve anlayışsız diye dile gelen köylü yoktur artık Keltepe’de.

Adım adım Fourier’in Falansterleri kurulmaktadır…

Toprak adamı olmaktan başka asaleti olmayan Gordiastır, Keltepe’ye örnek olan. O da bir vakitler Frigya’da yaşıyordu. Toprağına gitmek için herkesten önce uyanan, herkesten önce yola çıkan, bunun için de kral seçilen Gordias…

Nihayet ürünler verir çabalar. Sandık sandık üzüm taşınır pazara, kamyon kamyon pancar, süt ve sebze.

İş ortak, mal ortak mutluluk da ortaktır.

Emek İnsan Yaratır…

İsfendiyar bir toplum önderi olur. Torunu küçük Semra da çocukların önderi. Kuşaklar boyu sürecek bir sağlam maya çalınır, bu yolla.

Hafız, örnek bir köylüdür. İflah olmaz muhtar da olmuştur bir “savaş komutanı”.

Çok şey başarılır bu halkla, eğer toprak uyanırsa?…

Köke dönüş ve yeniye yöneliş efsanesidir, bir bakıma Toprak Uyanırsa.

Yirmi yıl sonra bir başka açıdan Toprak Uyanırsa: https://sadikusta.com.tr/sevket-sureyya-aydmir-ve-toprak-uyanirsa-2/

LÜTFEN SAYFAYA ABONE OLMAYI UNUTMAYINIZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir